make do

  1. elde mevcut olanla idare/iktifa etmek, yetinmek, onsuz da yaşamak.
    During the war we had no butter
    or coffe, but we made do. You'll have to make do with cold meat for dinner.
  2. olanla geçinip gitmek.
yeni bir şey (elbise vb.) almadan mevcutla (yamayarak, tamirle vb.) idare etmek.
idare etmek.
She can't afford a new coat and so will have to make do with the old one: Yeni manto
yapmaya gücü yetmiyor, eskisi ile idare edecek.
birşeyle yetinmek Verb
birşeye kanaat etmek Verb
birşeyle idare etmek Verb
birinin nazıni çekmek Verb
bir işi yapmayı namus/vicdan borcu saymak.
bir şeyi yapmayı şeref meselesi saymak Verb
birinin birşeyi yapmasını sağlamak Verb
birine zorla birşey yaptırmak Verb
birini birşey yapmaya zorlamak Verb
birine birşey yaptırmak Verb
söz geçirmek Verb
bir şey yapmaya boşuna uğraşmak Verb
eğreti, yasak savan, geçici (tedbir), idarei maslahat.