gümrükte giriş beyannamesi doldurmak
Verb
politikayı iş haline getirmek
Verb
sermaye çağrısında bulunmak
Verb
bütün kadrosunu yenilemek
Verb
zenginliğini sergileyici şekilde davranmak
Verb
bir şey üzerinde tasarrufta bulunmak
Verb
bir şey üzerinde tasarrufta bulunmak
Verb
özel spor haberleri bülteni hazırlamak
Verb
birini maskaraya çevirmek
Verb
biriyle arkadaş olmak
Verb
(birinin) üzerine titremek, aşırı düşkünlük/iptilâ/sevgi göstermek, birini fazla ağırlamak.
make a fuss about sth: bir şeyi mesele yapmak.
bir şeyi başarıyla sonuçlandırmak
Verb
bir işten çok para kazanmak
Verb
bir şeyi şikâyet etmek
Verb
bir şeyi alışkanlık haline getirmek
Verb
bir şeyi berbat etmek
Verb
amatör fotoğrafçılık yapmak
Verb
başarı göstermiş birini toplantılara çağırarak dikkatleri ona çevirmek
Verb
bir şeyi elden çıkarmak
Verb
bir vicdan meselesi yapmak
Verb
(a) yemek olarak yemek.
He made a meal of bread and cheese: Yemek olarak peynir ekmek yedi. (b)
yeyip bitirmek, silip süpürmek, (c) işi uzatmak, bir işe gerekenden fazla zaman ve güç harcamak.
bir şeyi erdem yapmak
Verb
bir şeyi berbat etmek
Verb
(a) gülünç düşürmek, alay etmek, maskara etmek, boşa çıkarmak, semeresiz bırakmak.
His failure made a mockery of the teacher's great effort to help him. (b) gülünç/asılsız olduğunu meydana çıkarmak.
His evil life makes a mockery of his claims to be a holy man.
(a) kirletmek, pisletmek, (b) bozmak, berbat etmek.
bir şeyi berbat etmek
Verb
sonuçsuz bırakmak, suya düşürmek, akamete uğratmak.
davranışlarıyla etrafını sıkmak
Verb
biriyle yakın arkadaş olmak
Verb
giyim kuşamıyla caka satmak
Verb
sefaletini sergilemek
Verb
(a) önem/ehemmiyet vermek, önemle üzerinde durmak, (bir hususta) titiz/dikkatli olmak/davranmak, (b) esaslı tutmak.
özenmek, bilhassa itina göstermek, üzerinde dikkatle/hassasiyetle durmak.
I make a point of doing my job on time: İşimi vaktinde yapmaya çok dikkat ederim.
bir şeyi alışkanlık edinmek
Verb
bir şeyi mazeret olarak göstermek
Verb
1000 dolar kâr etmek
Verb
gelir vergisi beyannamesi vermek
Verb
bir şeyi alışkanlık haline getirmek
Verb
kafasından hikâye uydurmak
Verb
öğrenmeye/anlamaya çalışmak.
istatistik cetveli yapmak
Verb
abartmak, mesele yapmak, izam etmek.
I disagree with you, but don't let's make a thing of it!
mallara değer biçmek
Verb
bin bir dereden su getirmek
Verb
bir şeyi ikrar etmek
Verb
(a) durdurmak, bitirmek, son vermek, sona erdirmek.
Let us make an end of this foolish quarrel! (b) mahvetmek, işini bitirmek, öldürmek.
birini kendine düşman yapmak
Verb
malları gümrükte deklare etmek
Verb
parasını kötü yere yatırmak
Verb
parasını kötü kullanmak
Verb
bir şeyden yararlanmak
Verb
(bir şeyi) kesinleştirmek, temin etmek, teminat altına almak, garanti etmek, hakkından emin olmak, araştırmak.
bir şeyi tahkik etmek
Verb
bir şeyden emin olmak
Verb
birinin pestilini çıkarmak
Verb
mahkemenin davetine icabet etmemek
Verb
isbat-ı vücut etmemek
Verb
evrakların muhtevasını açıklamak
Verb
(birini) enayi yerine koymak, budala mevkiine düşürmek, gülünç, düşürmek, rezil/maskara etmek, faka/tongaya
bastırmak, aldatmak, kafese koymak.
They published his letters to her and made a fool of him before the world. The stranger made a fool of trusting old lady and went off with a lot of her money.
eğlenmek, alay etmek, alaya almak.
… ile eğlenmek/alay etmek.
He made fun of me: Benimle alay etti.
bir şeyden kâr elde etmek
Verb
alay etmek, eğlenmek, matrak geçmek, alaya almak.
bir fırsattan iyi yararlanmak
Verb
işi gücümsemek, kolay bir işi zor bulmak.
harabeye çevirmek, tahrip etmek, kırıp geçirmek, çok zarar vermek.
bir şeye çok zarar vermek
Verb
(a) (bir işi) zorumsamak, yükümsemek, zor imiş gibi göstermek, zorluk çıkarmak, (b) yalpalamak, yalpa vurmak.
bir şey yüzünden büyük patırtı gürültü çıkarmak
Verb
(a) önem vermemek, hafifsemek, yabana atmak, baştan savmak.
tehlikeye kulak asmamak
Verb
(a) küçümsemek, önem vermemek, küçük görmek, aldırış etmemek.
She made little of her troubles. (b) pek az anlayabilmek, iyice anlayamamak/kavrayamamak.
anmak, zikretmek, bahsetmek, sözünü etmek.
He made no mention of your request: İsteğinizden hiç bahsetmedi.
bir şeyin sözünü etmek
Verb
pestilini çıkarmak, tarümar/paramparça etmek.
Our team made mincemeat of the rest of the league.
icradan para kazanmak
Verb
bir şeyden para kazanmak
Verb
bir şeyden para kazanmak
Verb
bir şeyden azami yararlanmak
Verb
(a) çok önem/değer vermek, (b) fazla bir şey anlamak/elde etmek/kazanmak, manâ çıkarmak.
I couldn't make much of that new book of his: Onun yeni kitabından pek bir şey anlayamadım.
duygularını gizlememek
Verb
sonuçsuz bırakmak, suya düşürmek, akamete uğratmak.
bir şeyden hiçbir anlam çıkaramamak
Verb
hiçbir şeyden bir anlam çıkaramamak
Verb
bir partiye katılmak
Verb
ev geçindirme parasından tırtıklamak
Verb
kendini bir şeyde uzmanlaştırmak
Verb
(US) birinin hesabına geçici ödeme yapmak
Verb
malını mülkünü har vurup harman savurmak
Verb
bir gemiyi ganimet olarak almak
Verb
bir meblağı iade etmek
Verb
malları (deniz kazasından veya yangından) kurtarmak
Verb
malları deniz kazasından kurtarmak
Verb
batan bir geminin yükünü kurtarmak
Verb
anlam/mana çıkarmak, mana vermek.
bir çırpıda/çabucak bitirmek.
hakkından gelmek, çabucak bitirmek.
kısa kesmek, çabuk bitirmek.
(a) izam etmek, büyütmek, pireyi deve yapmak, önemli imiş gibi göstermek. (b) bahane edip kavga çıkarmak.
hayatta bir yere gelmek
Verb
hayatta başarıya ulaşmak
Verb
biriyle müşerref olmak
Verb
oluru ile yetinmek, aza kanaat etmek, aza çoğa bakmamak, olanından azamî yararlanmak.
After her husband's retirement the couple had a smaller income, but they made the best of it.
to make the best of one's opportunities: fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak.
azamî derecede yararlanmak/istifade etmek, mihneti kendine zevk edinmek.
ondan azami faydalanmak
Verb
fırsattan istifade etmek
Verb
zamanını iyi kullanmak
Verb
elinden geldiğince çabuk gitmek
Verb
mümkün olduğu kadar çabuk eve dönmek
Verb
mümkün olduğu kadar yararlanmak/fayda/çıkar sağlamak, kendine yararlı hale getirmek.
olanaklarından azami fayda elde etmek
Verb
güçlük karşısında çaba göstermemek
Verb
kullanmak, yararlanmak.
make good use of sth = put sth to good use: bir şeyden çok yararlanmak.
make a good/bad use of sth: bir şeyi iyi/kötü bir amaç için kullanmak.
birinin hizmetlerinden yararlanmak
Verb
(US) kendi mallarını başka markalı mal diye yutturmak
Verb
gır gıra almak (argo)
Verb
matrak geçmek (argo)
Verb
(a) önem vermemek, mühimsememek, kolay sanmak.
He thinks nothing of walking 25 km.: 25 km. yürümeyi
kolay sanıyor. (b) anlayamamak.
I could make nothing of what he said.