kendi ihtiyarına göre hareket etmek Verb
ayakları üstüne düşmek Verb
peşin(d)e, ardın(d)a, ardı sıra, hemen arkasın(d)a.
He followed (hot) on my heels: Peşimden takip etti.
geri püskürtülmüş
ayakta uyumak Verb
talihi yaver gitmemek Verb
(a) durmadan taciz/bizar etmek, illâllah dedirtmek,
k.d. tepesine binmek, başının etini yemek.

His wife is always on his back if he comes home late: Eve geç gelirse karısı başının etini yer. (b) arka üstü/hasta yatmak.
(a) ayakta durmak/kalmak, yürümek, taban tepmek.
I'm on my feet all day long. (b) iyileşmek, (hastalıktan)
iyileşip ayağa kalkmak.
This medicine will soon have you on your feet again. (c) (konuşmak üzere) ayağa kalkmak.
No sooner had the question been put than he was on his feet to reply.
tetikte durmak Verb
bir şey söylemek üzere ayaka kalkmak Verb
izin zni ne çıkmış olmak Verb
tatilde olmak Verb
(konuşmacı) ayakta konuşmak Verb
ayakta konuşmak Verb
yeminle bağlı olmak Verb
dönüş yolculuğunda olmak Verb
iş turnesinde olmak Verb
dört ayak olmak Verb
dirseğine dayanmak Verb
namus lekesi, yüz karası, şerefine sürülmüş leke.
işine devam etmek Verb
kavgaya hazır.
to have a chip on one's shoulder: kavgaya bahane aramak/öfkesinden yanına varılamamak.

He's got a chip on his shoulder today; I think he's had an argument with his wife.
işleri kötü gitmek Verb
parmak hesabı yapmak Verb
birine sığınmak, acındırmak, merhamet dilenmek.
sığınmak Verb
merhamet dilenmek Verb
(bir şeyi) küçük yaşta/çok erken öğrenmek, tecrübe ile/yaparak öğrenmek.
He cut his eye teeth as a
carpenter: Marangozluğu küçük yaşta öğrendi.
ipotek borcunu vadesinde ödememek Verb
borçlarını ödememek Verb
ailesine güvenmek Verb
bir tek maaşıyla geçinmek Verb
bir tek maaş ıyla geçinmek Verb
çökmek, başaramamak.
iş başında ölmek Verb
talihsiz, bahtsız.
sermayesini harcamak Verb
cepten yemek
hayalini işlemeye bırakmak Verb
maaşından çekmek Verb
tasarruflarından çekmek Verb
tasarruflarını harcamak Verb
uçağa binmek Verb
Sinematografik Eserlere Dair Avrupa Sözleşmesi Noun, International Law
Herşey yolunda. Sentence, Idioms
Herhangi bir sorun yok. Sentence, Idioms
İyilik sağlık. Sentence, Idioms
fikirlerini yazıyla ifade etmek Verb
rezervden yemeye başlamak Verb
bir işi yüzüne gözüne bulaştırmak Verb
kapaklanmak Verb
sıyrılmak Verb
başarmak Verb
talihli olmak Verb
hep dört ayak üstüne düşmek Verb
dört ayağı üstüne düşmek Verb
hep ayak üstü düşmek Verb
birinin boynuna sarılmak.
dört ayak üstüne düşmek, uygunsuz koşullara rağmen başarmak, şansı yaver gitmek.
beş yıl sonra, aradan beş yıl geçtikten sonra Adverb
sırtüstü
sahiplenmek Verb
(a) ayağa kalkmak, (b) kendi yağı ile kavrulmak, kendini geçindirecek hale gelmek.
yeniden eski gücünü kazanmak Verb
sinirine dokunmak, bam teline basmak, (fena) etkilemek.
The noise got on my nerves.
birinin sinirine dokunmak, âsabını bozmak, sinirlendirmek, kızdırmak, canını sıkmak.
birini sinirlendirmek Verb
çalışmalarını ilerletmek Verb
...'i elde etmek Verb
... hakkında görüş bildirmek Verb
imzasını tanımamak Verb
sözünü tutmamak Verb
yola düşmek Verb
kendi yolunda gitmek Verb
(zaman) geçmek bilmemek Verb
emrine amade olmak Verb
gözü kalmak.
sinirli olmak Verb
arkası olmak Verb
vicdan azabı çekmek, vicdanen muazzep olmak.
It will be on my conscience: İçimi rahatsız edecek/vicdan azabı çekeceğim.
aklını bir şey kurcalamak Verb
zihnine sokmak Verb
belleğine kazımak Verb
birinin izinde, peşinde.
The police is on the criminal's track and hope to catch him soon.
hakkı üzerinde ısrar etmek Verb
hakkı üzerinde durmak Verb
haklarından vazgeçmek Verb
frenlere asılmak Verb
ani fren yapmak Verb
dengesini kaybetmemek Verb
sükûnetini bozmamak Verb
sinirleri üstünde olmak Verb
soğukkanlılığını korumak, sinirlenmemek, sinirlerine hâkim olmak.
Keep your shirt on! Sinirlenme! Kendine hâkim ol!
sükûnetini muhafaza etmek Verb
dört ayak üstüne düşmek.
He always lands on his feet.
(a) üstüne basmak, tam isabet ettirmek, olduğu gibi hatırlamak, göstermek, (b) (isabetle) bulmak, bulup
çıkarmak, keşfetmek.
I can't quite put my finger on what's wrong with the engine.
lay one's finger on the cause: sebebini bulmak, meselenin esasına parmağını basmak.
kartvizitini bırakmak Verb
birine tamamen güvenmek Verb
işsiz oturmak Verb
ayakları üstüne düşmek Verb
sermayeden yemek
sermayesi ile yaşamak Verb
geçim için gelirin tümünü harcamak Verb
kendi yağıyla kavrulmak Verb
kendi başına yaşamak Verb
kârlı işi olmak Verb
akrabalarından geçinmek Verb
itibarı sayesinde geçinmek Verb
maaşıyla geçinmek Verb
tasarruflarıyla geçinmek Verb
karısıyla geçinmek Verb
açıkgözlükle geçimini sağlamak Verb
maaşıyla geçinmek Verb
kendi talebi üzerine
uyanık, tetikte, müteyakkız, tedbirli.
be on one's guard: tetikte/uyanık durmak.
On guard!
Dikkat! Hazır ol!
put someone on his guard: birini uyarmak/ikaz etmek, ihtiyatlı olmasını söylemek.
kendi kendine, kendi başına, bildiği gibi, bağımsızca.
on my own hook: kendi başıma, kendi kendime, bildiğim gibi.
(a) ayakta, ayak üstü, (b) (malî bakımdan) emin, sağlam, güvenceli, (c) ayağa kalkmış, hastalıktan kurtulmuş,
sağlığına kavuşmuş.
The medicine helped her get back on her feet.
kendi bilgi alanında.
bağdaş kurarak, çömelmiş/bağdaş kurmuş vaziyette.
bir ayağı çukurda olma
yere sağlam basma
elinden geleni yapmaya hazır, azim ve cesaretle.
aklında, kafasında, hatırında, düşüncesinde.
kendi kendine, kendi başına/hesabına, bağımsız olarak.
I'm all on my own today: Bugün kendi kendimeyim.
kendi hesabına
kendi kuvvetiyle
kendi kararıyla
kendi yetkisine dayanarak
kendi başına (yapmak Verb
kendi inisiyatifi ile
… adına/namına, … tarafından, … dan.
He expressed appreciation on the part of himself and his colleagues.
We have never heard of any improprieties on his part.
eş inin kolunda
atik, çevik, tetikte, uyanık.
to be on one's toes: tetikte olmak.
yapyalnız, kendi başına.
bir kimse adına/namına/hesabına, … yüzünden, sebebiyle.
She left her native land on her husband's account.
(bir kimsenin) yardımı ile, sayesinde, himayesinde, himmetiyle.
ride on someone's coattails: başarılı/nüfuzlu
bir kimsenin yardımı ile ilerlemek/seçilmek/mevki kazanmak.
The senator rode into the office on the president's coattails.
yapayalnız, tek başına.
all on my lonesome: tek başıma, yapayalnız.
all on your lonesome:
tek başın(ız)a.
to be on one's lonesome: yapayalnız/tek başına olmak.
… yüzünden, … sebebiyle.
kulağından tutulup atılmış, işinden kovulmuş.
(birine/bir şeye) bel bağlamak, sonsuz güveni olmak, tamamıyla güvenmek/inanmak/itimat etmek.
birisine/bir şeye çok güvenmek.
tepe üstü düşmek.
yolculuğuna devam etmek Verb
yoluna devam etmek Verb
inceden inceye yeniden gözden geçirmek Verb
külahını önüne koymak Verb
kravatıni bağlamak Verb
makyajını yapmak Verb
keşfetmek, teşhis etmek, bulmak, (üstüne) parmak basmak.
her şeyi öne sürmek Verb
her şeyine bahse girmek Verb
ciddi düşünmek Verb
bilek güreşi yapmak , bileğine güvenmek Verb
kazanılan şöhretle yetinmek, fazla şöhrette gözü olmamak.
işin sonucundan memnun olarak işten çekilmek Verb
dinlenmek Verb
işleri yavaşlatmak Verb
(a) bir süre dinlenmek, işe ara vermek, (b) (sonuçtan memnun kalarak) işten çekilmek.
ilgisini kaybetmemek Verb
kendi hatlarına geri çekilmek Verb
(Br) valizini önceden göndermek Verb
basmak Verb
(ele geçirmeye/yapmaya) azmetmek.
be set on sth: bir şeyi aklına koymak, canı çok istemek.
bir şeyde gönlü olmak Verb
bir şeyi amaçlamak Verb
göz koymak Verb
hedeflemek Verb
kamaştırmak Verb
(biri üzerinde) nahoş tesir bırakmak, kalbini kırmak, incitmek, sinirlendirmek, iğrendirmek.
(a) isteksizce alkışlamak, oyuna/temsile pek ilgi göstermemek, (b) boş oturmak, hiçbir şey yapmamak.
eli kolu bağlı durmak, hiçbir iş yapmamak, oturup beklemek.
parasını kitaplara harcamak Verb
-e umut bağlamak.
taleplerinde ısrar etmek Verb
talep bite israr etmek Verb
şerefini/itibarını korumak, mevkiine göre muamele beklemek.
bağımsız olmak, kimseye muhtaç olmamak, kendi yağı ile kavrulmak.
baş aşağı durmak.
hakkında ısrar etmek Verb
yola düzülmek Verb
namusu üzerine yemin ederek söylemek Verb
kendi açtığı çığırda ilerlemek, bağımsız/yeni bir hayata/işe başlamak, kimseye müdanaa etmemek.
siyasi nüfuzunu kullanmak Verb
peşine düşmek, peşini bırakmamak, yakından takip etmek.
incitmek, gücendirmek, hislerini rencide etmek.
kızdırmak, öfkelendirmek, damarına basmak.
birdenbire dönmek Verb
back1 (32).
hırsıni çıkarmak Verb
epey başarı elde etmiş durumda
tepeleyip geçmek, hakaret edercesine davranmak.
hor/hakir görmek, horlamak, aşağılamak, tahkir etmek
kendi hesabına çalışmak Verb