(a)
Brit. sızıldanmak, şikâyet etmek.
I wish you'd stop chewing the rag and get on with your work. (b)
ABD çene çalmak, lâkırdı etmek.
bulaşık bezi
Noun, Household Appliances
çok yorulmak, hurdası çıkmak.
son derece kızdıran/öfkelendiren.
Any statement against the government is like a red rag to that minister:
hükümet aleyhinde söylenen her söz bakanı son derece öfkelendirir.
al görmüş boğa gibi.
It's like a red rag to him= it makes him to see red: Bu onu müthiş kızdırır.
çul, çaput, paçavra, eski/ yırtık kumaş/bez parçası.
rag baby/doll: kumaştan yapılmış kukla/bebek.
He cleaned the car with an oily rag .
Noun
parça, lime. kırıntı, döküntü, kırpıntı.
mec. zerre.
There isn't a rag of proof that he did it: Onun yaptığına dair zerre kadar delil yok
Noun
değersiz/âdi gazete/dergi, paçavra.
Noun
(narenciyede) çekirdek kılıfı, eksen etrafındaki zar.
Noun, Botany
(a) azar(lama), pay(lama), zılgıt, (b) alay, matrak, kaba şaka, eşek şakası.
They pushed him into the river for/as a rag . (c) gürültü, şamata, (d) öğrencilerin toplu olarak sokakta gezip bir cemiyete vb. para toplaması.
On a rag day we collected $500 for the hospital.
Noun
kesik tempolu müzik parçası. ragtime
Noun, Music
azarlamak, paylamak.
Verb
alay etmek, alaya almak, matrak geçmek, takılmak, şaka yapmak.
They ragged him about his big ears/for having such big ears.
Verb
gürültü ile/muziplik yaparak eğlenmek, kaba şakalarla işkence etmek.
Verb
paçavra
Noun, Textile Industry
(US) kıymetten düşmüş para
parşömen kâğıdı, paçavralardan yapılmış iyi cins kâğıt.
Noun
kırpıntılardan örülen kilim.
Noun
özellikle kadın ve çocuklar için kumaş tasarımı
kumaş tasarımı , üretim ve satışını kapsayan ticaret
üretim ve satışını kapsayan ticaret
kızdıran/öfkelendiren şey.
Noun
çene çalmak, uzun uzadıya konuşmak/münakaşa etmek, dırdır etmek.