saddle

  1. Noun eyer, semer;
  2. Noun sele, bisikletin oturacak yeri;
  3. Noun semer/eyer biçimindeki herhangi bir şey;
  4. Noun (koyun/tavuk vb. eti) but.
    saddle of mutton/lamb: koyun/kuzu budu.
  5. Noun, Geography bel, boyun, semer;
  6. Verb eyerlemek, eyer/semer vurmak.
    He saddled (up) his horse and rode away.
  7. Verb yüklemek;
  8. Verb
    saddle with/on/upon: (bir kimseye) istenmeyen/ nahoş bir iş/külfet/mecburiyet yüklemek, sırtına
    yüklemek
    . Don't saddle me with taking the children to school again. She saddled her debts on him.
dizginler elinde olmak Verb
İngiliz eğeri.
(a) iktidar mevkiinde, yetkili, salâhiyetli; (b) ata binmiş, eyer/semer üzerine oturmuş.
at üzerinde durabilmek Verb
semer
arkalık
çul, eyeraltı, at sırtına eyerin altına konulan battaniye/ örtü. Noun
1929 yılından önce ABD'de tedavülde bulunan büyük boyda kâğıt paranın takma adı
binek atı.
American saddle horse ile ayni anlama gelir. Noun
eyer derisi, eyer yapmakta kullanılan deri/kösele. Noun
bir cinayeti suçsuz birinin üstüne atmak Verb
bir sorumluluk yüklenmek Verb
eyer çatı, eyer şeklinde çatı. Noun
bağları renkli beyaz erkek ayakkabısı
saddle oxford ile ayni anlama gelir. Noun
eyer sabunu, eyer vb. gibi deri eşyayı temizlemek ve korumak için kullanılan sabun. Noun
birine bir sorumluluk yüklemek Verb
eyer vurması. Noun
ABD'de özel olarak yetiştirilen bir cins at.
bir şeyi yanlış kimseye/kaynağa atfetmek.
yanında yer alan başlık
bir makalenin üstünde değil de