steep

  1. dik, sarp, yalçın.
    a steep climb: dik yokuş.
    steep shore: sarp kıyı.
    cliff that falls
    steep into the sea: denize dimdik inen uçurum.
  2. (a) (fiyat vb.) aşırı, çok yüksek, fahiş.
    steep price: aşırı/fahiş fiyat. (b) abartmalı, mübalâğalı,
    inanılması güç.
    steep story: inanılmaz hikâye.
    That's a bit steep!
    k.d. Bu kadarı da biraz fazla!
  3. dik yokuş, uçurum.
  4. demleme(k), demlen(dir)me(k).
    The tea is steeping.
  5. doldurma(k), içine işletme(k), bürüme(k), boğma(k).
    an incident steeped in mystery: esrara bürünmüş
    bir olay.
    steeped in ignorance: cehalete boğulmuş, kara cahil.
  6. (bir konuya) dalmak, derinleşmek.
    steeped in the classics: klâsikler üzerinde derin bilgi sahibi.
  7. içinde bir şey ıslatılan sıvı/kap.
demlemek Verb
diklenmek Verb
sarplaşmak Verb
bayırlaşmak Verb
dikleştirmek Verb
sarp
aşırı talep
fiyatların birden aşırı düşmesi
yüksek fiyat
fahiş fiyat
dik dam
inanılmayacak hikâye