suit

  1. Noun, Textile Industry kostüm
  2. Noun, Textile Industry tayyör
  3. Noun, Textile Industry takım
  4. (elbise, yelken, teçhizat vb.) takım, kat, giysi, kostüm.
    suit of clothes: elbise takımı.
    suit
    of sails: yelken takımı.
    Politeness is not his long/strong suit: Onda pek kibarlık arama.
  5. tayyör.
  6. dava.
    suit for damages: ödence/tazminat davası.
    suit at law: hukuk davası.
    to bring
    (or file) a suit against someone: biri aleyhinde dava açmak.
    to be a party at a suit: hakkında dava açılmak.
  7. dava açma, mahkemeye verme.
  8. (iskambil) takım.
  9. kur yapma, evlenme isteği.
    pay suit: kur yapmak.
    press one's suit: sevgisini belirtmek.
  10. uydurmak, uygun hale getirmek.
    to suit the punishment to the crime.
  11. uymak, uygun gelmek, yakışmak.
    They are suited to each other: Birbirine yakışıyorlar.
    Blue suits you very well.
  12. işine gelmek, yaramak, hoşuna gitmek, memnun etmek.
    That suits me best: O mükemmel işime gelir.

    I shall do it when it suits me: İşime gelirse yaparım.
    This climate does not suit me: Bu iklim bana yaramıyor.
    suit yourself: keyfine bak, canının istediğini yap.
  13. takım elbise/teçhizat vb. sağlamak, giydirip kuşatmak.
(alacağını) dava yoluyla almak Verb
opera dürbününü gözüne göre ayarlamak Verb
sevgisini belirtmek Verb
sözünü dinletmek Verb
(US) davasını kazanmak Verb
işine gelmek.
That suits my book: Bu işime gelir.
It won't suit my book: O işime gelmez.
parasını iyi kullanmak Verb
giderini gelirine uydurmak Verb
gelirinıgiderine uydurmak Verb
gider gelirine uydurmak Verb
iyi olmak Verb
ağız kullanmak Verb
(US) davasını kazanmak Verb
(US) davasını geri alma
ısmarlama elbise
tereke davası Noun
mukabil dava
iki taraflı hukuk davası Noun
tali dava
tabi dava
zıt ivme elbisesi: aşırı ivmelerde bedenin aşağı kısımlarında kan birikimini önlemek için karın ve kalçalara
basınç uygulayan giysi.
Noun
rekabet ihlali davası Noun, Law
(US) antitröst davası Noun
tröst aleyhtarı dava
bir davayı temyiz etmek Verb
davaya taraf olmak Verb
anadan doğma çıplaklık.
She was sunbathing in her birthday suit: Çırılçıplak güneşliyordu.
coveralls
sınır davası Noun
nişan bozulduğunda açılan tazminat davası Noun
dava açmak Verb, Law
resmî erkek elbisesi. Noun
hukuk davası Noun
hususa hukuk davası Noun
hususi hukuk davası Noun
dava ile talep
dava açmak Verb
medeni hukuk
bir davaya bakmak Verb
karşı dava
dava
(US) terziye ısmarlama yaptırılmış giysi
zarar ziyan davası Noun
alacak davası Noun, Law
dava kararı
bir davayı savunmak Verb
(US) bir davada savunma yapmak Verb
dava da savunma yapmak Verb
askerin terhis olduğunda giydiği sivil giysi
bir davadan vazgeçme
(US) bir davadan vazgeçmek Verb
dalgıç elbisesi.
boşanma davası Noun, Civil Law
frak, jaketatay. Noun
davayı düşürmek Verb
bir davayı düşürmek Verb
bir dava açmak Verb
adalet ve nisfet davası Noun
adalet ve nısfet davası Noun
davayı kaybetmek Verb
dava açmak Verb
dava açmak Verb, Law
bir davanın açılması
uçuş giysisi
(a) (iskambilde) aynı cinsten oynamak, (b) (bir kimseyi) kendine örnek almak, (bir kimsenin) izinden gitmek.
(a) (iskambilde) aynı renk kâğıtları oynamak, (b) izinden gitmek, taklit etmek, örnek almak, aynı şeyi yapmak.
bir davadan vazgeçmek Verb
davadan vazgeçmek Verb
(US) icraya karşı savunma
rehnin paraya çevrilme davası Noun
işte giyilen resmi giysi
yeni açılan dava
bir uzlaşma sonucunda açılan dava
yersiz dava Noun, Law
yüksek hıza dayanabilmek için pilot ve astronotların giydikleri basınçlı giysi
birinin dilekçesine olumlu yanıt vermek Verb
jimnastik elbisesi.
ihlal davası Noun
patent ihlali davası Noun
içtinap davası Noun
belirli bir hususun ifası veya ifasından vazgeçilmesi konusunda emir çıkarması için mahkemeye başvurma
ihtiyati tedbir davası Noun
(US) dava açmak Verb
(vesayet mahkemesi) bir tereke ile ilgili bulunan şahıslar arasında o terekeyi idare hakkına ait dava
davanın reddi kararı Noun, Law
paraşütçü giysisi. Noun
tulum, bluz veya gömlekle bir arada tek parça giysi. Noun
dava açma hakkını kaybetme
mali sorumluluk davası Noun
hakaret davası Noun, Law
(iskambil) elde fazla sayıda kart tutulan oyun. Noun
üstün nitelik, seçkinlik, temayüz, temeyyüz: bir kimsenin kendini gösterdiği/sivrildiği/temayüz ettiği
nitelik/eylem/çalışma alanı.
Noun
gündelik elbise.
bir davanın konusu
(US) davayı sürdürmek Verb
bir davayı sürdürmek Verb
(briçte) kupa ve maça.
karı-kocanın birbirlerine karşı açtıkları dava
erkek elbisesi.
ipotek cebri icra davası Noun
taciz eden şey için açılan dava
butlan davası Noun
slack suit (2). Noun
slack suit (2). Noun
(US) davada taraflardan biri
patent ihlali davası Noun, Law
patent davası Noun
(US) babalık davası Noun
model davası Noun
(US) ceza davası Noun
sonuçlanmamış dava
dava sürdüğü müddetçe
açılmış bulunan dava
karar bağlanmamış dava
karara bağlanmamış dava
ince çizgili takım elbise
dava ile geri almayı imkânsız kılmak Verb
dava açmak Verb
basınçlı elbise: uzayda ve yüksek yerlerde bedene normal hava basıncı sağlayan elbise.
basınçlı elbise: uzayda ve yüksek yerlerde bedene normal hava basıncı sağlayan elbise.
(US) davaya bakmak Verb
dava açmak Verb
hazır takım elbise
hazır takım elbise
(US) dava dosyaları Noun
bir davayı reddetmek Verb
davayı reddetmek Verb
bir davadan vazgeçmek Verb
ikinci en iyi takım giysi
hissedarlar ya da bir grup hissedar tarafından yöneticiler aleyhine açılan dava
(US) bir şirketin kötü yönetiminden ya da sorumlulukların yerine getirilmemiş olmasından ötürü
hissedarlar davası Noun
çekme, tulum.
kayak elbisesi. Noun
gündelik elbise, 2.
pants suit ile ayni anlama gelir. (kadın için) pantolon ve ceket. Noun
uzay giysisi
(US) hissedarın şirkete karşı açtığı dava
eşofman Noun, Textile Industry
tek parçalı mayo.
dö piyes
savunulmamış dava
birbirine bitişik gömlek ve külottan oluşan iç çamaşırı
sırf ızrar ve tazyik için açılan dava
hiçbir kanuni nedene dayanmayan
üste tam oturan giysi
dalgıç elbisesi.
davadan vazgeçilmesi
yün giysi
işe iade davası Noun, Labor Law
işe iade davası Noun, Labor Law
işe iade davası Noun, Labor Law
çuval giysi: bol, uzun ve omuzları geniş ve vatkalı ceket ile şalvar gibi üstü geniş, paçası dar pantalondan ibaret elbise. Noun
açmak Verb
devlete karşı açılan dava
hususi hukuk davası Noun
hususa hukuk davası Noun
(US) dava
borç davası Noun
fesih davası Noun
tazminat davası Noun, Law
tespit davası Noun, Law
boşanma davası Noun, Civil Law
mülkiyet davası Noun
adalet ve nısfet kaidelerini uygulayan mahkemede açılan dava
adalet ve nısfet kaidelerini uygulayan mahkemede açılan dava
(boşanma davası) (kadın eş için) mahkeme masrafları avansı
boşanma davası mahkeme masrafları (kadın eş için)
hususa hukuk davası Noun
vatana hıyanet davası Noun
iptal davası Noun, Law
(kendinin) işine gelmek Verb
işine gelmek Verb
birinin işine gelmek Verb
biri için doğru olmak Verb
birinin menfaatine uygun düşmek Verb
birinin işine gelmek Verb
işinize nasıl gelirse
dava soruşturmasından önce
birine karşı dava açmak Verb