that of

English Turkish Phrases

that of the last night
akşamki
... of that ilk
o cins ...
... that is the subject of ...
... konusu ... Adjective
a piece of landed property that yields a revenue
akaret
be of the opinion that
kanaat getirmek Verb
confirming that someone is of good character
tezkiye
for the matter of that
buna/ona gelince, hattâ, aslında.
He's shaking with cold; so am I, for that matter: O soğuktan
titriyor, aslında ben de öyleyim.
get a share of something good that is come to someone else
sebeplenmek Verb
hair of the dog that bit one
(akşamdan kalma içki mahmurluğunu gideren) içki.
I estimate that there must be forty of them
tahmin imce kırk kadar olmalı
I know a trick worth two of that
Ben bundan âlâsını bilirim.
in spite of that
ne var ki Noun
in view of the fact that …
… dikkate alındığında Adverb
it's not just a matter of chance that
tevekkeli değil !
It's that time of the year again.
O günler yine geldi çattı.
know a trick worth two of that
şeytana çarık giydirmek Verb
less of it/of that
! Yeter artık!
maintain that one's is innocent of a charge
masum olduğunu ileri sürmek Verb
not that I know of
bilmem! bildiğime göre, (öyle) değil! Haberim/bilgim yok!
“Is he dead?” “Not that I know!” “Ölmüş
mü?” “Bilmem/haberim yok.”
of that
şunun
of that ilk
(a)
İsk. aynı soyadlı, aynı aileden/soydan/memleketten.
Ross of that ilk = Ross of Ross. (b) aynı türden.
on the back of that
üstelik, bu yetmiyormuş gibi, daha kötüsü, bir de …
I was late, and on the back of that the car broke
down: Geç kaldım, üstelik araba da bozuldu (Geç kaldığım yetmiyormuş gibi araba da bozuldu).
on top of that
üstelik Adverb
part of a hinge that fits over the pintle or hook
reze dişi
see that someone gets his share of sth
paylaştırmak Verb
take a hair of the dog that bit you
bir içki âleminin ertesi günü mahmurluğunu gidermek için bir bardak daha içmek.
that time of the month
muayyen gün Noun, Biology
that's a bit of a jar
bu pek tepeden inme oldu
That's a lot of money.
Çok para.
That's another (a different) kettle of fish
O iş bambaşka! O mesele başka! O da başka bir acayip durum!
argo Bu balık başka balık!
that's another (a very different) pair of shoes
o mesele (tamamıyla) başka.
that's my business and none of yours
bu benim işim , seni ilgilendirmez
That's none of your business.
Seni ilgilendirmez. Sentence
That's none of your business.
Sana ne? Sentence
That's none of your business.
Seni alakadar etmez. Sentence
That's the beauty of it.
En güzel tarafı da bu zaten.
the advantages that accrue to society from the liberty of the press
Basın özgürlüğünün topluma sağladığı faydalar Noun
the joke of it is that
tuhafı şu ki
the long and the short of it is that
sözün kısası
There is no amount of money that will convince me.
Ne kadar para versen işe yaramaz; ikna olmam mümkün değil. Sentence
There is no amount of money that will convince me.
Ne kadar para versen boşuna; ikna olmam mümkün değil. Sentence
There is no amount of money that will convince me.
Ne kadar para versen ikna olmam. Sentence
There is no amount of money that will convince me.
Ne kadar para versen beyhude; ikna olmam mümkün değil. Sentence
we don't go in for that sort of thing here
bu gibi şeylerden hoşlanmak yız pek
well, think of that
! Acayip, kimin aklına gelirdi?
Well, think of that
! Hayret, kimin aklına gelirdi?
English-Turkish phrases from Zargan's own database