top

  1. tepe, zirve, doruk, üst.
  2. kapak.
  3. (araba vb.) örtü, üst.
  4. azamî şiddet/miktar.
    at the top of his lung/ voice: avazı çıktığı kadar, bar bar.
    a price of
    ten dollars, at the top: en fazla on dolarlık fiyat.
  5. en yüksek mevki/makam/derece/yer.
  6. baş, tepe.
    from top to toe: tepeden tırnağa, baştanbaşa.
  7. sebzenin toprak üstünde kalan kısmı.
  8. başlangıç.
    Take it from the top: Baştan başlamak.
  9. Maritime Traffic çanaklık.
  10. en kıymetli kâğıt.
  11. Sports topa yukarıdan vuruş.
  12. (mücevherat) taç.
  13. topaç.
  14. en üstteki, en yüksekteki.
    the top shelf.
  15. en fazla/yüksek, azamî.
    to pay top prices: en yüksek fiyatı ödemek.
    top speed: azamî hız.
  16. en üstün/âlâ, en yüce/yüksek.
  17. en yukarıda/tepede/dorukta olmak.
    top a class: sınıfta birinci olmak.
  18. tepeye/zirveye ulaşmak, tepesine çıkmak.
    top a hill.
  19. üstünde/tepesinde olmak.
    a statue tops the column: sütunun üstünde bir heykel var.
  20. yükselmek.
  21. daha yüksek olmak, miktarca daha fazla olmak.
    top someone by a head: birinden bir baş boyu daha uzun olmak.
  22. üstün olmak/gelmek, geçmek, faik olmak, daha iyisini yapmak, üstesinden gelmek.
    Can you top this?
    Bundan iyisini yapabilir misin?
    That tops everything: Bu hepsinden üstündür.
  23. üstünü kapamak, kapak koymak.
  24. budamak, tepesini kesmek.
    to top a tall tree.
  25. Chemistry karışımın en uçucu bileşenini damıtmak.
  26. Sports topa tepeden vurmak.
avazı çıktığı kadar, avaz avaz.
son süratiyle
bangır bangır
avazı çıktığı kadar
sınıfın birincisi olmak Verb
sınıfın birincisi olmak Verb
çok formunda olmak Verb
(a) tepesi atmak, çok öfkelenmek, köpürmek, (b) aklını kaçırmak, delirmek.
We thought that he must
have have blown his top to make such a fool of himself.
(a) tepesi atmak, çok kızmak/öfkelenmek, (b) çıldırmak, delirmek, aklını oynatmak.
kaçık, kafadan çatlak.
kafadan, işkembeden, düşünmeden.
bar bar bağırmak Verb
avazı çıktığı kadar bağırmak Verb
avazı çıktığı kadar (bağırmak)
mesleğinin doruğunda
gücünün doruğunda
sınıf birincisi Noun, Education-Training
körük
bulut üst sınırı
(Br) bir kâr payı belgesinin kesilen üst kısmı
fiyatların bir yükselip bir düştüğü, sonra yine yükseldiği grafik
hisse senedi analizlerinde, benzer yüksek noktalara iki kez çıkan bir fiyat
kaporta
(otomobil) en yüksek hızla
mutfak tezgahı Noun, Food-Kitchen
taşınabilir diz-üstü bilgisayar
en yüksek kâr
kepenk Noun, Construction
stor
burgulu kapak
üstü açılabilir (araç
banyo tezgahı Noun, Construction
baş danışman
birinci kalite bira
üst düzey mevkii
uzun potin
en yüksek vergi dilimi
birinci aday
birinci sınıf şartlar Noun
toplumun üst sınıfı
üst çekmece
en yüksek maaşlı
üst kademeler Noun
üst kenar
en yüksek verimlilik
üst yönetici
(US) üst düzey yöneticisi
ocak tepe alevi
(borsa) azami kazanç
(borsa) yüksek kazanç
babafingo Maritime Traffic
en yüksek vites
havaleli
belirli bir bölgedeki satışlar
toplam nüfus ya da başka etmenlere göre en geniş yüz pazar
sanayii yöneten kişi
üst düzey sanayici
baş sorun
yüksek mevki
üst düzey
tepe feneri
toplam hasılat Accounting
(gazete) manşet
yıldız
ileri gelen
(US) üst düzey yönetim
üst yönetim
üst düzey yöneticiler Noun, Management
üst düzey yönetim Noun, Management
(US) üst düzey yönetici
üst kenar boşluğu Information Technology
üst marj
üst düzey müzakereci
bir alıcı tarafından bir yıl içinde bir mal ya da hizmet kaynağına verilen en büyük sipariş
üst düzey teşkilat
yüksek randıman
tepe
en yüksek maaş
en yüksek kalite insanlar
en üst yer
en yüksek nokta
üst düzey mevki
üst seviye mevkii
üst seviye mevki ii
yüksek fiyat
en yüksek fiyat
mutlak öncelik
birinci sınıf yayım
üstün kalite
birinci kalite
en yüksek maaş
yüksek maaş
en yüksek satış rakamları Noun
ileri gelen
kodaman
çok gizli
hayat sigortasından elde edilen kazançlar üzerinden ödenecek vergiyi hesaplama yöntemi
azami hız
en yüksek hız
son sürat
en yüksek nokta
en pahalı bilet
başarılı kimse
galip çıkan
bir emeklilik ya da sigorta planına katkıların artırılmasıyla
kapamak Verb
ağzına kadar doldurmak Verb
...'in eksik kalan kısmını tamamlamak Verb
...'in eksiğini tamamlamak Verb
en yüksek ücretler Noun
  1. Noun ball
  2. Noun, Military artillery
  3. Noun sphere
  4. Noun globe
  5. Noun cannon
  6. Noun cannon gun
  7. Noun ordnance
  8. Noun gay
  9. Noun homosexual
water polo
shuttlecock
basketball Sports
baseball
billiard ball
trench mortar
mountain artillery Noun, Military
football Noun, Football
naval artillery
golf ball
(mil) mortar
howitzer
forward s gun
forward gun
control ball Information Technology
signal gun
mortar
field artillery
field piece
field gun
salvo
water polo Noun, Sports
tennis ball
artillery emplacement Noun, Military
altogether
all told
heavy hitter Noun
bowl
galumptious
gun carriage Noun
crash
to fire a gun Verb
to temporize Verb, Politics-Intl. Relations
rumble of cannon
shield
turnover Noun, Sports
mounting
gunshot
gun range
gunshot range
emplacement Noun, Military
trainer
emplacement Noun, Military
round beard
cannom shoots Noun
dribbling Noun, Sports
ramrod
all of us
to ball Verb

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Boyutları kullanıldığı spor dalına göre değişen, ... küre şeklindeki oyun âleti