tuck


  1. in/up: içine/yukarı kıvırmak/tıkmak/sokmak, altına katlamak/kıvırmak.
    tuck up one's sleeves:
    çemrenmek, kollarını sıvamak.
    tuck one's legs under one: bağdaş kurup oturmak.
  2. dar bir yere sokuşturmak, sıkıştırıvermek, tıkmak, takmak.
    The bird tucks its head under its wing:
    Kuş başını kanadının altına sokar.
    She tucked her arm under mine: Koluma girdi.
  3. (yatağa vb.) koymak, üstünü örtüp etrafını sarmalamak.
    She tucked the children into bed.
    tuck
    a rug round someone: birini bir battaniyeye sarmak.
  4. kat yapmak.
  5. (kumaş vb.) kıvrım/kırma yapmak, kıvırıp bastırmak.
  6. tuck away/tuck in: iştahla yemek/içmek, tıkınmak, mideye indirmek, atıştırmak.
  7. buruşmak, çekilmek, büzülmek.
  8. katlanan/kıvrılan şey.
  9. (elbisede) kırma, kıvrım, kat.
  10. Maritime Traffic geminin kıç kuruzu.
  11. yiyecek, özellikle pasta, kurabiye gibi tatlı şeyler.
daradar, az kalsın, kıl payı, pek az fark, at başı beraber.
The race stayed nip and tuck until the last minute.
(Br) iştahla yemek
tıka basa doldurmak Verb
kapağında yapışkan madde bulunmayan bir zarf
(Br) doyurucu yemek
tıka basa doldurmak Verb
(Br) iştahla yemek
yorganını sıkıştırmak Verb