...'in kabul edebileceği nitelikteki
Sıfat, Hukuk
...'i ...'e yansıtmak
Fiil, Muhasebe
...'i ...'e bildirmek
Fiil
(sinema , TV) bir sahneden ötekine geçmek
Fiil
azaltmak
Fiil, Bilgi Teknolojileri
bir binanın duvarına dayanarak yapılmış
...'e yenilmek
Fiil, Spor
...'i ...'e ataşla tutturmak
Fiil
göreve çağırmak
Fiil, Askerlik
esas duruşa geçirmek
Fiil, Askerlik
nefsini yenerek bir şeyi yapmak
Fiil
...'in mülkiyet hakkı
İsim, Hukuk
-e/-a/-ye/-ya.
He came to the house: Eve geldi.
to Sivas: Sivasa.
Give it to me. What will you say to this? Parallel to the street.
-e/yönüne/tarafına doğru.
from north to the south: kuzeyden güneye doğru.
üzerine, üstüne.
apply varnish to the surface.
-e kadar/değin.
to this day: bu güne kadar.
We work from 9 to 5: Saat 9'dan 5'e kadar çalışıyoruz.
için, maksadıyla.
They are going to rescue: Kurtarmaya (kurtarmak için) gidiyorlar.
… derecede, -cesine.
To her horror, the beast approached: Hayvan ona koku ve dehşet verecek derecede yaklaştı.
ilâ, … arasında.
Tomorrow's high will be 25 to 30°C: Yarın en yüksek sıcaklık 25 ilâ 30°C olacak.
-ile, -e uyarak.
They danced to the music.
-e nazaran/nispetle/göre.
inferior to last year's crop: geçen yılın ürününe nispetle düşük/az.
to the best of my knowledge: bildiğime göre.
not to my taste: benim zevkime uygun değil.
- başına.
20 miles to the gallon: galon başına 20 mil.
ten houses to square kilometer:
kilometre kareye (km2 başına) on ev.
-mek/-mak (mastar edatı).
I like to read: Okumayı severim.
Do you want to go? Gitmek istiyor
musun? Bazen fiili tekrar etmemek için sadece
to kullanılır:
Yes, I want to: Evet, (gitmek) istiyorum.
… kuvvete/kuvveti.
Ten to the third is 1000 (103 = 1000).: Onun üçüncü kuvveti bindir.
Matematik
denge durumuna/normal duruma doğru.
Shut the door to: kapıyı iyice kapa.
ayıklık, şuurlu olma.
after he came to: kendine geldikten/ayıldıktan sonra.
gerekmek, lâzım gelmek, olması beklenmek.
I am supposed to be in Ankara tomorrow: Yarın Ankarada
olmam gerekiyor.
The ship is supposed to arrive today: Geminin bugün gelmesi lâzım/bekleniyor.
What am I supposed to do now? Şimdi ne yapmalıyım?
You are not supposed to do that: Onu yapmamalısın.
He is supposed to be rich: Zengin olduğu söyleniyor.
istenilen koşulları sağlamak, isteğe uygun olmak.
… olacağa benzemek, müsait/muhtemel görünmek.
The weather bids fair to be fine: Hava güzel olacağa
benziyor.
Everything bids fair to be successful: Başarı ümidi büyük (= her şey başarı vaadediyor).
konaklamak
Fiil, Askerlik
(bir hayvanı veya kimseyi) kapana kıstırmak, çaresiz duruma düşürmek.
Emilmiş bir maddeyi içine girdiği ortamdan geri çıkarmak.
post elden gitmek (argo)
Fiil
tahtalı köye gitmek (argo)
Fiil
hakeme başvurmak.
Board of arbitration: Hakem kurulu.
arbitration bond: hakem teminatı,
her iki tarafın hakem kararını tanıyacaklarına dair verdikleri teminat.
arbitration of exchange: kur farkından yararlanmak için aynı dövizi birkaç borsada aynı anda alıp satma.
nefretle karşılamak, rezil etmek, kepazeye çevirmek, alay konusu yapmak.
lağım açmak
Fiil, Askerlik
diskur çekmek (argo)
Fiil
numara yapmak (argo)
Fiil
sondalamak
Fiil, Denizcilik
kiracının evi başkasına kiralaması