pecks -> peck

  1. çeyrek kile, 8 kuart veya 537.6 inç küplük (=8.81 lt.) kuru hacim ölçüsü.
  2. hacmi buna eşit ölçü kabı.
  3. yığın, sürü.
    a peck of troubles: bir yığın dert.
  4. gagalamak, sivri bir şeyle habire vurmak.
    The hens are pecking the corn.
  5. sivri bir şeyle vurarak delmek/delik açmak.
    The bird pecked a hole in the tree.

  6. peck at: (yiyeceği) gevelemek, (iştahsızca) azar azar ısırmak, gagalayarak yemek, kuş gibi az
    yemek.
    You're only pecking at your food, what's wrong?
  7. gagalama.
  8. sivri/keskin bir şeyle ânî vuruş.
  9. gaga izi, sivri bir şeyle açılan oyuk.
  10. ânî/kısa öpüş.
    She gave him a peck on the cheek as she hurried out the door.
yılmamak, umutsuzluğa kapılmamak, fütur getirmemek.
yemekten çimlenmek Fiil
birine mızmızlanmak Fiil
bir duvarı devirmek Fiil
bir sürü bela
toprağı çapalamak Fiil
püsküllü bela