1. doğur(t)mak.
  2. üre(t)mek, çoğal(t)mak.
    Rabbits breed fast: Tavşanlar çabuk çoğalırlar.
  3. hasıl etmek/olmak.
  4. geliş(tir)mek.
  5. beslemek, yetiştirmek.
    He breeds horses and cows.
  6. sebep olmak.
    Dirt breeds disease.
  7. kaynak teşkil etmek.
    Stagnant water breeds mosquitos.
  8. eğit(il)mek, yetiştir(il)mek, büyü(t)mek.
    He was bred to the law: Avukat olarak yetiştirildi.

    country bred: köyde büyümüş.
    What's bred in the bone will come out in the flesh
    a.s. Herşey aslına çeker/Kurdun oğlu kurt olur.
  9. çiftleş(tir)mek.
  10. yavrula(t)mak.
  11. gebe/hâmile olmak/kalmak.
  12. cins, tür.
  13. soy, ırk, nesil, kuşak.
    She comes from a fine breed of people.
  14. çeşit, tür, grup, tip.
    Scholars are a quiet breed.
  15. (bkz: half-breed ).
süt için üretilen hayvanlar.
melez
incross ile ayni anlama gelir. öz-melez: bu tür birleşmeden doğan birey.
melez (beyaz ile kızılderiliden doğan
birini bilgin yetiştirmek Fiil
sığır yetiştirmek Fiil