1. İsim müsademe
  2. İsim çarpışma
  3. İsim çatışma
  4. şiddetli/tırmalayıcı/gürültülü ses çıkarmak.
    The gears of the old car clashed and grated.
  5. (gürültü ile/şiddetle) çarp(ış)mak, vur(uş)mak.
    Mother clashed 2 pans together to wake us up.
  6. uyuşamamak, anlaşamamak, ihtilâfa düşmek.
    Our points of view about what is right and wrong always clash.
  7. (renkler) birbirine uymamak, göze batmak, sırıtmak.
    Those colors she's wearing clash. Your shirt clashes with your tie.

  8. clash with: çatışmak, vuruşmak, (yarışma için) karşılaşmak.
    The armies clashed near the border.
    F.B. will clash with G.S next week. Her wedding clashed with my examination so I couldn't go.
  9. şiddetli ses/gürültü çıkarmak.
    The tower bell clashed its mournful note.
  10. (çarpışmadan çıkan) şiddetli gürültü, patırtı, gümbürtü, tarakka.
    the clash of weapons.
  11. anlaşmazlık, uyuşmazlık, âhenksizlik, ihtilâf, çatışma.
    clash of interests.
  12. vuruşma, çarpışma, toslama, muharebe, arbede, kapışma, kargaşalık.
sınır çatışması
sınır çatışması
kuşaklar çatışması
parti çatışması
ticaret politikası anlaşmazlığı
silahlı çatışma
menfaat çatışması
fikir çatışması
kuvvetlerin çarpışması