1. önde(ki), ön+, ön tarafta (bulunan), başta, baş tarafta.
    the fore and hind legs of a horse. Your seat
    is in the fore of the aircraft.
  2. ilk, birinci, evvelki, önceki.
  3. Denizcilik önde/baş tarafta/pruvadaki.
  4. Denizcilik öne doğru, ön taraf(ta), pruvada.
    The sailor went fore to see that the sail was properly in place.
  5. önce.
  6. ileriye.
  7. ön taraf, baş, önde olan şey.
  8. (bkz: before )
önde durmak Fiil
ön de durmak Fiil
tanınmak Fiil
ilerlemek Fiil
temayüz etmek Fiil
ün salmak Fiil
açığa çıkmak Fiil
sivrilmek Fiil
kendini yangından çıkmış gibi hissetmek Fiil
elinin altında parası bulunmak Fiil
pruva direği.
at the fore: pruva direğinde.
the fore part: ön/baş taraf.
(a) öne, başa, ön/baş tarafa.
come to the fore: başa/öne geçmek, ilerlemek, sivrilmek, seçkinleşmek,
temayüz etmek.
He soon came to the fore as a professor. (b) hazır, âmade, elde mevcut.
He's never to the fore when there's work to be done.
ön planda
“ön, önce, önde, başta”: zaman/yer/sıra/derece/rütbe bakımından önde/başta gelen. Ör.:
forecast, foretell,
foresee, foreanswer, foreannounce, foreconclude, forepayment.
Ön Ek
ön+, baş, öndeki, baştaki.
ör.: forebody, forecabin, foreleg, forewing. Ön Ek
(bir şeyin) ön kısmı:
forearm. Ön Ek
gemi boyunca, baş-kıç doğrultusunda, baştanbaşa, baştan kıça kadar, uzunlamasına, boydan boya.
mec.
tepeden tırnağa.
The ship was manned fore-and-aft = fore and aft as it sailed into harbor on a visit to a foreign port.
His body was protected by armor fore-and-aft = fore and aft: Bedeni, tepeden tırnağa zırhlarla korunmuştu.
(Br) ikinci mevki yolcu kamarası
bir yük gemisinde en başta olan ambar
önceki bir tarihi atmak Fiil
bir kavgada daima ön safta olmak Fiil
bir kavgada daima ön safhada olmak Fiil
yakın geçmişte ün kazanmış olmak Fiil
trenin baş kısmında
bored pile İsim, İnşaat
reinforced bored pile İsim, İnşaat