1. (bkz: go )1
    (s.f.).
  2. gitmiş, ayrılmış.
    to be gone: gitmek, ayrılmak.
    Be gone! Git! Defol! Yıkıl!
  3. kaybolmuş, kaybedilmiş, ümitsiz.
    a gone case: kaybedilmiş bir dava.
  4. mahvolmuş, yok olmuş.
  5. ölmüş.
  6. muş, kaybedilmiş, ümitsiz.
    a gone case: kaybedilmiş bir dava. 4. mahvolmuş, yok olmuş, 5. ölmüş.
  7. geçmiş.
    gone with the wind: geçip gitmiş, rüzgâr gibi geçmiş/geçti.
    It was gone 5 before he
    came: Geldiği zaman saat 5'i geçiyordu.
    It is just gone 3: Saat tam 3 oldu.
  8. zayıf, mecalsiz.
    a gone feeling.
  9. tükenmiş, bit(iril)miş, kalmamış.
  10. gebe, hamile.
    She is 6 months gone.
    She was far gone with child: Doğumu yaklaşmıştı.

  11. real gone
    argo müthiş, yaman, dehşetli, fevkalâde.
    A real gone guy.
ben ölmek ünce
ölüp gitmiş
(a) çok ilerlemiş, ileri safhada.
to be far gone: (hastalığı) çok ilerlemiş olmak. (b) yıpranmış,
hırpalanmış, yorgun, bitkin, (c) ölümü yakın, ölümün eşiğinde, ölmek üzere, bir ayağı çukurda.
(açık artırma) sat
mahvolmuş
tamamen yıkılmış
dizleri yırtılmış/eskimiş (pantalon).
bozuk
çıldırmış
sevdalı, âşık, (olmuş), sevdalanmış,
argo abayı yakmış.
be gone on someone: birine âşık olmak/tutulmak/abayı yakmak.
acı görmüş
pinpon
Rüzgar Gibi Geçti Özel Isim, Sinema
göz açıp kapayıncaya kadar gözden kaybolmak Fiil
kurcalanmak Fiil
bir daha dönmemek üzere gitmek Fiil
tamamıyla kaybolmuş olmak Fiil
liyakatini göstermiş olmak Fiil
büyük masraflar yapmış olmak Fiil
dönüşü olmayacak derecede ilerlemiş olmak Fiil
bugün var yarın yok, geçici, çok kısa ömürlü.
Keşke gitseydi.
gitme telaşı içinde kalemini unuttu
ekmek bayatlamış
ekmek bayatladı
Nereye gittiğini bilmek imkansız.
ceketin kolları yenmiş