1. boğaz: iki dağ arasındaki derin/dar geçit, derin dere, sel yatağı.
  2. küçük kapız (kanyon).
  3. oburcasına yenilen yemek.
  4. yutulan şey, midedeki yemek.
  5. bir geçidi tıkayan kütle.
    An ice gorge blocked the river.
  6. kalenin arka geçidi.
  7. boğaz, gırtlak.
  8. tiksinti, tiksinme, iğrenme, nefret.
    make one's gorge rise: tiksindirmek, midesini bulandırmak,
    öğürtü vermek, nefret uyandırmak.
    Such cruelty makes one's gorge rise: Bu denli hunharlık insanda nefret uyandırıyor.
  9. tıkınmak, açgözlülükle/oburcasına yemek, atıştırmak. Genellikle edilgen ve dönüşlü şekli kullanılır:

    to be gorged, to gorge oneself.
  10. (oburcasına/hapır hupur) yutmak.
  11. tıkamak, tamamen doldurmak.
    Veins gorged with blood.
midesi bulanmak Fiil