buraya, burada.
Come (over) here: Buraya gel.
Your book is here: Kitabınız buradadır.
Spring is here! Bahar geldi.
Zarf
bu noktada, bu anda, şimdi.
here the speaker paused. here you begin.
Zarf
(mevcut bir şeye/kimseye/söylenecek söze vb. dikkati çekmek için kullanılır):
My friend here knows the circumstances: Arkadaşım durumu iyi biliyor
. here! I want you! Gel! Sana söyleyeceklerim var.
here is/are: işte.
Zarf
mevcut, burada(yım) (yoklamaya cevap olarak söylenir).
Zarf
here below: bu dünyada, hayatta.
Man wants but little here below: İnsanın hayatta pek az şeye ihtiyacı vardır.
Zarf
bu, söz konusu, mevzuubahis, eldeki, elimizdeki, görüşmekte olduğumuz.
The matter here is of grave concern: Bu mesele son derece önemlidir.
This book here is most useful: Bu kitap fevkalâde faydalıdır.
Zarf
burası, bu yer/mevki, bu nokta.
from here: buradan.
3 km from here: buradan 3 km ötede.
far from here: buradan uzak(ta).
It's only a short distance from here.
İsim
bana bak! baksana!
hey! here! What are you doing? Hey! ne yapıyorsun?
Look here! = See here! Bana bak!
See here! I can't allow this bad behavior in my house: Bana bak! Evimde böyle terbiyesizliğe müsaade edemem!
Ünlem
pek! pek âlâ! şimdi! haydi! (dikkati çekmek, teskin etmek vb. için söylenir).
here, let me try it:
Bir de ben deneyeyim bakalım.
here, don't cry! Haydi, ağlama bakayım!
Ünlem
iş tarafından alıkonulmak
Fiil
Sahi, burada ne işin var?
burada ingilizce konuşulur
burada herkes birbirini tanımak r
İnsanlar Yaşadıkça
Özel Isim, Sinema
Defol buradan! Cehennemol!
Let's get the hell out of here! Çabuk buradan tüyelim!
derhal, hemen, şimdi, şu anda, vakit geçirmeden, gözümün önünde.
We must settle this problem here and now! Bu meseleyi derhal bir sonuca bağlamak zorundayız.
Finish your work here and now.
(a) yer yer, şurada burada, ötede beride.
here and there we saw an early crocus blooming. (b)
arasıra, kâh … kâh, zaman zaman.
We heard gunfire here and there.
Haydi bakalım ! İşte başlıyorum
(Genellikle zor veya nahoş bir işe başlarken) Ya Allah! Haydi bakalım! İşte başlıyor(um), Ne olursa olsun!
Ya herru ya merru!
I've never been on a horse before- Well, here goes! Ömrümde ata binmedim, adam sen de, ne olursa olsun (şimdi biniyorum).
bugün var yarın yok, geçici, çok kısa ömürlü.
istenilmeyen bir şeyi tekrar yapmak gerektiğinde söylenir
buyurunuz! işte (istediğiniz)!
etraf(t)a, ortalığa, her taraf(t)a.
There were toys here, there and everywhere in the house: Evin
her tarafına oyuncaklar yayılmıştı.
(kadeh kaldırırken şaka olarak) şerefinize!
… şerefine! (kadeh kaldırırken söylenir).
here's to you: şerefinize!
here's to a long a happy life! Uzun mutlu bir ömür dileğiyle (hadehimi kaldırıyorum)!
seni burada indirmek reyim
Artık dayanamıyorum!
Cümle
gerçek çıkarının nerede olduğunu bilmek
Fiil
işlerin ne şekil alacağını görmek
Fiil
beş blok ötede oturmak
Fiil
Bana/buraya bak! baksan(ız)a!
ilgisi/ilişiği/önemi yok, mesele o değil.
What he took is neither here nor there; what we want to know is what he did with it: Ne aldığının önemi yok, mühim olan mesele onu ne yaptığıdır.
That's neither here nor there: Bunun konu ile ilgisi yok!
buraya, burada, bu taraf(t)a.
Ben(i) de! Benden de al o kadar!
"His long speech annoys me.” “ same here!"
hey! bana bak!
Se here, boys, you mustn't ever do it again!
En son sorumluluk benimdir/Son merci benim/burasıdır. (Başkan Truman'ın masasındaki levha).
bu gibi şeylerden hoşlanmak yız pek