1. itmek, dürtmek.
    I jogged his elbow to get his attention.
  2. sars(ıl)mak, sarsılarak/zıplayarak ilerlemek.
    The horse jogged its rider up and down. The carriage
    jogged along on the rough road.
  3. (zihnini/hafızasını) canlandırmak, uyandırmak.
    to jog a person's memory: (ipucu vererek) hatırlatmak,
    hatırlamasına yardım etmek.
  4. (at) tırıs gitmek/sürmek.
    The old horse joged along.
  5. koşar adım gitmek/yürümek.
    He goes jogging every day for exercise.
  6. bir tempoda ilerlemek, durumu sürdürüp gitmek.
    He is not very enterprising but just jogs along.
  7. (kâğıt destesini) düz bir yüzeye hafif hafif vurarak kenarını düzeltmek.
  8. (yol) kıvrılmak, dönemeç/viraj yapmak.
    The road jogs to the right just before you get to our place.
  9. dürtme, dürtüş, itme, itiş, sars(ıl)ma, sarsıntı.
  10. tırıs gitme.
  11. koşar adım gitme, zıplaya zıplaya yürüme/hareket etme.
  12. keskin dönemeç, viraj.
  13. (yüzey üzerindeki) çıkıntı, diş, sivri uç.
    a jog in a wall.
birine bir şeyi anımsatmaya çalışmak Fiil
yavaş yavaş fakat sabırla ilerlemek/gelişmek, iyi kötü yuvarlanıp gitmek, şöyle böyle/alâküllihal idare
etmek.
We jogged along the bad roads. Matters jog along.
We must jog on somehow until business conditions improve: İşler düzelinceye kadar şöyle böyle idare etmeliyiz.
birinin belleğini tazelemek Fiil
(at) rahvan (gitme). İsim
ağır/aheste davranış/hareket. İsim