peeping -> peep

  1. (kapı aralığından vb. gizlice) gözetlemek.
  2. dikizlemek, röntgencilik etmek.
  3. (sinsice/merakla/kaçamak) bakmak.
  4. (kısmen) görünmek.
    Violets are peeping through the leaves. Her toe peeped through a hole in her sock.
  5. cırlamak, (civciv veya fare gibi) cik cik diye ses çıkarmak.
  6. ince/cırlak sesle konuşmak.
  7. (yarıktan/delikten vb.) gözetleme, gözetleyiş, kaçamak, bakış.
  8. (şafak vb.) doğuş, tulû, ilk görünüş.
    the peep of the day: gün ağarması.
    at the peep of dawn: şafak sökerken.
  9. küçük çulluk.
  10. cırlama, ciyaklama, “cik, cik” sesi.
    I don't want to hear another peep out of you: Kes sesini!
    cırlama!(bir daha sesini duymayacağım!)
  11. jeep.
gözetlemek Fiil
dikiz deliği
manzaraya bir göz atış
bir sırrı casusla meydana çıkarmak Fiil
büyüteçle küçük bir delikten seyredilen resimler. İsim
para atılarak seyredilen açık saçık film. İsim
(tüfekte) delikli gez. İsim
anahtar deliğinden dikizlemek Fiil
anahtar deliğinden dikizlemek Fiil
şafakta
pencereden dışarı bir göz atış