1. tombul, dolgun, tıknaz, şişmanca, semiz, etine dolgun, balık etinde.
    a plump girl.
  2. açık, kesin, pervasız, dobra dobra, açık sözlü, tok sözlü.
  3. şişmanla(t)mak, tombullaş(tır)mak, semir(t)mek.

  4. plump up/out: kabartmak, doldurmak, dolgunlaştırmak.
    to plump up the sofa pillows.
  5. “pat” diye oturmak/düşmek.
  6. yalnız bir adaya oy vermek, oyları (çeşitli adaylara) dağıtmamak.

  7. plump down: birdenbire bırakmak/düşürmek/yere atmak, pat diye bırakmak.
    He plumped himself down and fell asleep.
  8. övmek, methetmek, yüceltmek, pöhpöhlemek.
  9. pat diye/ânî/birdenbire düşüş/düşme/oturma.
  10. “pat” sesi, ânî düşüşten çıkan ses.
  11. demet, salkım, hevenk, küme, grup.
  12. birdenbire, ânî olarak, bütün ağırlığiyle.
    He ran plump into me.
  13. (konuşmada) açıkça, pervasızca, kabaca, dobra dobra, sözünü sakınmadan.
  14. baş aşağı, tepe takla, düşey olarak.
  15. yüzyüze, karşı karşıya.
dolgunlaşmak Fiil
tombullaşmak Fiil
tıknaz
fıstık gibi
palazlamak palazlanmak Fiil
bir valizi yere indirmek Fiil
desteklemek, kuvvetle … tarafını tutmak, şiddetle taraftar olmak.
to plump for lower taxes.
bütün oyları tek bir adaya vermek Fiil
kendine belli bir hal çaresi saptamak Fiil
kuyruklu yalan
bir koltuğa kendini bırakıvermek Fiil
birden ortaya bir laf atmak Fiil
birine dosdoğru olumsuz yanıt vermek Fiil