1. Fiil doğrulamak, teyit etmek, açıklamak, beyan/iddia etmek, öne sürmek.
    It has been predicated that a seismic
    shock was the cause of these phenomena.
  2. Fiil belirtmek, ifade etmek, göstermek, ima/murat etmek, demeye gelmek, zımnen delâlet etmek, akla getirmek.
  3. Fiil, Mantık (a) beyan/iddia/ifade etmek, ileri sürmek, (b) yüklemlemek, bir termi önermeye yüklem yapmak.
  4. Fiil
    predicate on: dayan(dır)mak, istinat et(tir)mek, isnat etmek, atfetmek.
    Everything was predicated
    on getting to the airport with time to spare: Her şey hava alanına vaktinden önce gitmeye dayanıyordu.
  5. doğrulanan, beyan/teyit/iddia edilen, açıklanan, öne sürülen.
  6. ima edilen.
  7. dayanan, istinat eden.
  8. gr. man. yüklem+, yüklem(sel), haber, müsnet, bir tümcede özneden başka her şey.
    “I decided what to
    do.” tümcesinde “
    decided what to do.” yüklemdir.
  9. Mantık yüklem: bir önerme ya da yargıda özne üzerine söylenen/özneye yüklenen eylem/şey.
yüklemsel sıfat, yüklem sıfatı: tümcede yüklem olarak kullanılan sıfat.
“He is dead” ve
“It
made him sick” tümcelerindeki
“dead” ve
“sick” sıfatları gibi.
öncül suç İsim, Ceza Hukuku
yalın yüklem.
yüklemsel ad , yüklem olarak kullanılan ad.
“He is the king” deki
“king” gibi.
objective complement
öncül suç İsim, Ceza Hukuku
öncül suç faili İsim, Ceza Hukuku
öncül suç İsim, Hukuk
bir saikin geçerliğini doğrulamak Fiil