1. Fiil nazik davranmak, saygı göstermek.
    spare someone's feelings: birinin duygularına saygı göstermek,
    gönlünü kırmamak, gücendirmemek.
  2. Fiil (sıkıntıdan/üzüntüden/zahmetten/külfetten vb.) kurtarmak.
    Use the telephone and spare yourself a visit.
    The doctor tried to spare him from pain.
  3. Fiil kendine saklamak, (teferruatı vb.) kısa kesmek, sarfınazar etmek.
    Please spare me your opinion, just
    tell me the facts: Fikirlerini kendine sakla, bana olanları söyle.
    spare me the details: teferruata girişme.
  4. Fiil ayırmak, tahsis etmek, ayırıp/artırıp vermek.
    Can you spare me 5 minutes? I want your advice.

    have nothing to spare: ancak yetecek (parası vb.) olmak.
    I cannnot spare time: (ayıracak) vaktim yok.
  5. Fiil (bir maksat için) bir tarafa ayırmak/saklamak, artırmak.
    to spare: artan, fazla.
    We have just
    enough money to buy it, with 10 cents to spare: Paramız onu almaya yeter ve 10 sent de artar.
    There's enough and to spare: Yeter de artar bile.
  6. Fiil idareli kullanmak, idare yoluna gitmek.
    She never spares the butter when baking.
  7. Fiil esirgemek, kaçınmak.
    to spare no expense: masraftan kaçınmamak.
  8. Fiil onsuz olmak/yapmak, onsuz işini çevirmek.
    We can spare him: Onsuz da işimizi yürütebiliriz/ona ihtiyacımız yok.
  9. yedek, ihtiyat.
    a spare tire: yedek lâstik.
    spare cash: yedek para, ihtiyat akçesi.
    spare
    capital: yedek sermaye.
  10. boş, fazla, bir işe tahsis edilmeyen.
    spare time: boş vakit.
    in my spare time: boş zamanlarımda.
  11. az, kıt, dar, kısa, eksik, kısıtlı.
  12. ince, zayıf, cılız, sıska, lâğar.
    She has a spare figure.
  13. cimri, hasis, eli sıkı.
  14. yedek parça/eşya vb.
  15. iki atışta bütün pimleri devirme, bu suretle yapılan sayı.
boş zamanını kullanmak Fiil
boş zamanında
okumak için dişinden tırnağından artırmak Fiil
aman vermek Fiil
bağışlamak Fiil
kıyamamak Fiil
yeter de artar bile
yedeklik
çok endişe etmek/kızmak/öfkelenmek.
Mum'd go spare if she knew: Annem duyarsa çok kızar.
mevcut
kaybedecek vakti olmamak Fiil
yeter de artar bile
yenilmiş bir hasmının canını bağışlamak Fiil
yenilmiş bir hasmın canını bağışlamak Fiil
yedek demir
yedek pil
yedek yatak
misafir yatak odası İsim
yedek kapasite
(Br) yedek kapasite
yedek sermaye
yedek kopya
az yemek yenilen rejim
yedek yiyecek maddesi İsim
yedek yiyecek
yedek adam
yedek adam
mütevazı yemek
paraya kıymak Fiil
yedek para
yedek akçe
gayret ve masraftan kaçınmamak Fiil
masraftan kaçınmamak Fiil
çaba esirgememek Fiil
masraftan kaçınmamak.
We have spared no expense: Hiçbir masraftan kaçınmadık.
masraftan kaçınmamak Fiil
masraftan kaçınmamak Fiil
gayretten çekinmemek Fiil
zahmetten kaçınmamak Fiil
organ nakli ameliyatı
yedek parça İsim
aksam
az etli domuz pirzolası
konuk odası İsim
yedek oda
birinin canını bağışlamak Fiil
birine bir galon benzin vermek Fiil
birini zahmete sokmamak Fiil
Kızını dövmeyen dizini döver.
vakit ayırmak Fiil
zaman ayırmak Fiil
boş zaman
boş zamanda yapılan iş
boş zamanda yapılan iş
boş zaman uğraşı
boş zamanda yapılan iş
stepne Ulaşım
istepne
yedek lastik Ulaşım
şişman göbekli olma
yedek araba lastikleri İsim
yedek tekerlek İsim, Ulaşım
stepne
yedek lastik
bir şeyle uğraşmak zorunda kalmamak Fiil
depo yedek parçaları İsim
yedeklemek Fiil
genel ihtiyaç yedek parçaları İsim
yedek parça stoku
hiçbir gayreti/fedakârlığı esirgememek.
birinin dinlenme vaktinden çalmak Fiil