1. konuşma, söyleme, hitap etme, ezberden nutuk söyleme.
  2. söz, nutuk, söylev, hitabe.
  3. açık, göz önünde, bedihî, âşikâr.
    a speaking proof: açık delil.
  4. canlı, manâlı, manâ/ifade dolu, âdetâ konuşan.
    speaking eyes.
  5. konuşan, söyleyen.
    speaking for myself: bence, bana sorarsanız.
  6. hitabet kabiliyeti olan, nâtıkası kuvvetli.
toplu olarak (hep bir ağızdan) şiir vb. okuma.
ekonomik bir ifade ile
konuşma kolaylığı
genellikle, umumiyet itibarıyla.
Generally speaking, I think you are right.
dobra dobra konuşmak Fiil
dobra dobra konuşmayı severim
bir anlamda, bir bakıma, tabir caizse, söz gelişi, aşağı yukarı, takriben, denilebilir ki.
hukuki bir ifadeyle
konuşma şekli
dilsiz
konuşma sırası
açık konuşma
doğrusu (aranırsa), aslında, sözün doğrusu.
Properly speaking, it's a good idea.
topluluk huzurunda konuşma
aşağı yukarı, tahminen
kelimenin tam anlamıyla
(US) siyasi propoganda konuşması
güzel konuşma sanatı
söyleyiş
konuşma yeteneği
uzaktan âşinalık, tanışma, tanıdık.
telefonda doğru saati bildirme servisi
halka hitap etme kursu
mırıltı şeklinde dua.
aşırı/tıpkı benzeyiş.
Bu arada, ... Zarf
Hazır konu açılmışken, ... Zarf
Yeri gelmişken, ... Zarf
Aklıma gelmişken, ... Zarf
hitaben
ağız borusu.
haberleşme borusu,
den. kumanda borusu.
başkaları hakkında kötü konuşmaktan zevk almak Fiil
biriyle selamı sabahı kesmiş olmak Fiil
göz âşinalığı olmak, uzaktan tanışmak, sadece selamlaşmak.
not to be on speaking terms with: …
ile dargın/küskün olmak, konuşmamak, selamı sabahı kesmek.
konuşmak Fiil
halka hitap etmeye alışık olmamak Fiil
İngilizce konuşulan ülkeler İsim
İngilizce konuşan milletler İsim
Öyle sayılır.
biriyle dargın olmak Fiil
sözü kesmek Fiil
selamı sabahı kesmek Fiil