dal, sap.
gather sticks: kuru dal toplamak.
not a stick was saved: bir çöp bile kurtulmadı.
çubuk, değnek, baston, asa.
get the stick: dayak yemek.
get/hold the wrong end of the stick:
yanlış/ters anlamak, ters mana vermek.
walking stick: baston.
stick of candy: çubuk şeker.
tahta parçası.
without a stick of furniture: mobilya namına hiçbir şey yok.
sopa, çomak, matrak.
Any stick to beat a dog: Köpeği döv de ne ile döversen döv (Sevmediğin kişiyi
küçük düşürmek için her şey caizdir).
Beat someone all the sticks: Birisine temiz bir dayak çekmek.
tertip cetveli, kumpas.
Matbaacılık
(birbiri arkasına bırakılan) bomba/paraşüt dizisi.
Askerlik2
içeceğe karıştırılan alkollü içki.
aptal, budala, cansıkıcı kimse.
durma, duraklama, tevakkuf, sekte.
engel, mania, geciktirici şey.
(bitkiyi, üzüm asmasını vb.) çubuklarla/sırıklarla tutturmak/desteklemek.
harfleri dizmek.
Matbaacılık
(bıçak/hançer vb.) sapla(n)mak.
The arrow stuck in the tree.
Fiil
bıçakla vb. öldürmek.
to stick a pig.
Fiil
(sivri bir şeyi) batırmak, sokmak.
Fiil
çakmak.
to stick a peg in a pegboard.
Fiil
(çivi çakarak) asmak.
to stick a painting on the wall.
Fiil
iğnelemek, iğnelere dizerek saklamak.
to stick butterflies.
Fiil
(belirli bir yere) yerleştirmek, koymak.
to stick the chair in the corner. stick down = stick it down anywhere: nereye olursa olsun, koyuver.
Fiil
yapıştırmak.
stick down an envelope: zarfı yapıştırmak.
to stick a stamp on a letter: mektuba pul yapıştırmak.
Fiil
yapışmak, yapışıp kalmak.
A gummed label will stick to a package. Some of the money stuck to his fingers: Paranın bir kısmını iç etti (cebine attı/zimmetine geçirdi).
Fiil
saplanmak, saplanıp (hareketsiz) kalmak.
The car was stuck in the mud.
Fiil
dayanmak, tahammül etmek.
He couldn't stick the job more than three days.
Fiil
şaşırtmak, hayrette bırakmak.
The problem stuck him.
Fiil
(birisinin üzerine) mes'uliyet yıkmak.
Fiil
tutunmak, sımsıkı sarılmak.
stick to one's post: mevkiine sımsıkı sarılmak, görevinden/işinden ayrılmamak.
Fiil
ayrılmamak, saplanıp kalmak.
a fact that sticks in the mind.
Fiil
sebat etmek, direnmek, (fikrinden/kararından) dönmemek.
Here I am and here I stick! Bu işte sonuna kadar sebat edeceğim!
Fiil
bağlı/sadık kalmak.
stick together: (a) birbirinden ayrılmamak, birbirine sadık kalmak, (b) iki şeyi birbirine yapıştırmak.
Fiil
engellenmek, durdurulmak, hareket edememek, oyalanmak.
Fiil
zorlukla karşılaşmak, apışıp kalmak.
Fiil
stick at: şaşırmak, utanmak, mahcup olmak.
Fiil
stick through/out,
etc. çıkıntı yapmak, kabarık durmak, kabar(t)mak, fırlamak.
Fiil
kuvvet, güç, zorbalık: sindirme ve sözünü geçirme aracı olarak kullanılan askerî kuvvet vb.
İsim
güderi/deri kaplı çubuk: perdahlama/cilâlama/parlatma işlerinde kullanılır.
İsim
çatlak merhemi: dudakları soğukta çatlamaktan korumak için kullanılan, ruja benzer çubuk şeklinde ilâç.
İsim
dizgi tablası, tertip gönyesi, kompas: basımevinde üzerine harflerin dizildiği ayarlanabilir madenî tabla.
İsim
dinamit lokumu
İsim, Askerlik
balık dilimi: düzgün dikdörtgen dilimler halinde kesilip dondurulmuş balık eti.
İsim
hazır balık dilimi/porsiyonu: ekmek kırığına bulanıp pişirildikten sonra paketlenip satılan hazır balık yemeği.
İsim
gambrel ile ayni anlama gelir. kasap çengeli: kasapların kesilmiş hayvanları ayağından astıkları çengel.
bu memurun görev simgesi olarak daşıdığı yaldızlı çubuk.
İsim
hockey ile ayni anlama gelir. hokey sopası.
Çin buhurdanı: Çinlilerin tapınakta yaktıkları çubuk şeklinde kurutulmuş buhur.
(uçakta) manevra kolu.
İsim
birşeyin doğruluğunu kanıtlamak
Fiil
birşeyin doğruluğunu ispatlamak
Fiil
birşeyin doğruluğunu ispat etmek
Fiil
önemsiz şeyler üzerinde durmamak
Fiil
portakal çubuğu: manikürcülerin kullandığı portakal agacından yapılmış bir ucu yuvarlak, öbür ucu sivri çubuk.
İsim
zıplama sırığı: kuvvetli yaylara bağlı bir çift ayak basacak yeri olan ve üzerine basarak zıplanan uzun sırık.
İsim
kızıl-sopa, kızılderili reisi Tecumseh'in savaş simgesi olan kırmızıya boyalı değneği.
İsim
kızılsopa taşıyan Kızılderili.
İsim
ABD' ne düşman Kızılderili.
İsim
kabzalı baston, bir ucunda sivri demir bulunan, kabzası katlanabilen çubuk.
(a) (İngilterede hükümdarın muhafız alayı komutanına verdiği) gümüş âsa, (b) bu âsayı taşımaya yetkili kimse.
(o civardan) ayrılmamak, civarında dolaşmak/beklemek, peşinden ayrılmamak, oyalanmak.
(a) sakınmak, çekinmek.
I rather stick at doing that: Doğrusu bunu yapmaktan çekinirim.
A criminal who would stick at nothing, even murder. (b) dört elle sarılmak, yılmamak, direnmek, ısrar etmek.
to stick at the job.
hiçbirşeyden çekinmemek
Fiil
birşeye azimle devam etmek
Fiil
birşeye bağlı kalmak
Fiil
birşeyi kararlılıkla sürdürmek
Fiil
sadık/bağlı kalmak.
stick by a friend: bir dosta sadık kalmak.
stick to one's guns: sebat
etmek, direnmek, ayak diremek.
stick to one's word: sözünü tutmak, sözüne sadık kalmak.
bir karara bağlı kalmak
Fiil
bir kararı yerine getirmek
Fiil
bir taahhüdü yerine getirmek
Fiil
birinin arkasında durmak
Fiil
birinin yanında olmak
Fiil
çizgi resim, çocukların yaptığı basit çizgilerden oluşan resim.
İsim
(romanda) silik şahsiyet, sathî olarak belirtilen karakter.
İsim
fotoğraf yapıştırmak
Fiil
sopa çekirgesi
(Dixipus morosus).
İsim
afiş yapıştırmak yasaktır
üzerine yapış(tır)mak/yapışık kalmak.
stick it on
: argo (a) çok pahalıya satmak, (b) hesaba ilâveler yapmak.
önemsiz şeyler üstünde durmak
Fiil
çıkıntı yapmak, çıkıntılı/kabarık durmak, kabar(t)mak.
stick it out: sonuna kadar dayanmak.
stick out one's chest: göğsünü şişirmek.
stick out one's hand before stopping: (otomobilde) duracağını göstermek için elini uzatmak.
stick out for higher wages: ısrarla fazla ücret istemek.
stick out one's neck: tehlikeye atılmak, kelleyi koltuğa almak.
birşeyde ısrar etmek
Fiil
birinin dikkatini çekmek
Fiil
birinden ödünç para koparmak
Fiil
el vitesi: vitesi el ile değiştirilen (oto).
İsim
bir şeyin kabahatini birinin boynuna yüklemek
Fiil
sadık/bağlı kalmak.
stick by a friend: bir dosta sadık kalmak.
stick to one's guns: sebat
etmek, direnmek, ayak diremek.
stick to one's word: sözünü tutmak, sözüne sadık kalmak.
...'in arkasında durmak
Fiil
anlaşmaya bağlı kalmak
Fiil
bir programa göre hareket etmek
Fiil
bir teklife bağlı kalmak
Fiil
birşeyi yapmaya devam etmek
Fiil
ısrarla birşeyi yapmak
Fiil
birşeyi yapmakta diretmek
Fiil
fiyatlara bağlı kalmak
Fiil
birşeye bağlı kalmak
Fiil
birşeyi yerine getirmek
Fiil
birşeyde ısrar etmek
Fiil
birşeyden vazgeçmemek
Fiil
meselenin özünü kaçırmamak
Fiil
kuralları harfiyen yerine getirmek
Fiil
aynı hikâyeyi anlatmak
Fiil
aynı hikâyede ısrar etmek
Fiil
birbirine destek olmak
Fiil
(a) (ilânı) duvara yapıştırmak, (b) dikmek, dik durmak.
His hair sticks straight up. (c)
argo silah tehdidi ile soymak, yolunu kesmek.
silahla bankayı soymak
Fiil
birinin tarafını tutmak
Fiil
birinin yanından ayrılmamak
Fiil
birinin hafızasında yer etmek
Fiil
birinin yanında kalmak
Fiil
birinin hafızasına kazınmak
Fiil
birşeyi devam ettirmek
Fiil
birşeye bağlı kalmak
Fiil
fikrini belirterek risk almak
Fiil
fikrini söylemeye cesaret etmek
Fiil
=
Brit.
swagger cane: (bazen subayların taşıdığı) kısa sopa/çubuk.
tally ile ayni anlama gelir. çetele, üzerine çentik açılarak hesap tutulan değnek.
(a) baston, değnek, (b)
zool. çöp-çekirge
(Diapheromera femorata).: çöp gibi ince bacaklı ve ince gövdeli bir böcek.