1. sweep away/out
    etc.: süpürmek, süpürerek temizlemek.
    sweep out/up the room: odayı
    süpürüp temizlemek.
    The maid swept out the room: Hizmetçi odayı süpürdü.
    sweep the seas of one's enemies: denizleri düşmandan temizlemek.
  2. toplamak veya götürmek, silip süpürmek, süpürüp götürmek.
    Pirates swept down on the town: Korsanlar şehri talan ettiler.
  3. taramak, her tarafına dikkatle bakmak.
    sweep the horizon with a telescope: ufku bir dürbünle taramak.

    His eyes swept the sky.
  4. sürükle(n)mek, alıp götürmek.
    The flood swept the bridge away.
    be swept off one's feet:
    (a) dalga vb. ile sürüklenmek, (b) heyecana kapılmak.
  5. yayılmak, (etek vb.) yerde sürünmek.
    sweep the ground: (etek) yerleri süpürmek.
  6. hızla/kuvvetle sürünerek hareket etmek, yalamak.
    The gale swept the bay: Fırtına koyu yalayıp geçti.
  7. büyük/ezici başarı/zafer kazanmak.
    sweep all before one: tamamen başarmak.
    sweep the board:
    (a) kumarda masadaki bütün parayı kazanmak, (b) mümkün olan her şeyi kazanmak.

  8. sweep along/down/by/into
    etc. salınarak/sürünerek geçmek/gitmek.
    She swept into the
    room: Salınarak odaya girdi.
  9. hızla/mağrurane ilerlemek, azametle yürüyüp geçmek.
    sweep past: azametle önünden geçip gitmek.
  10. kavis yaparak dönmek.
    The shore sweeps to the south in a wide curve: Kıyı büyük bir yay çizerek
    güneye doğru kıvrılıyor.
    The road sweeps along the lake shore.
  11. süpürme, temizleme.
    make a clean sweep of: silip süpürmek, her tarafı temizlemek.
  12. dikkatle her tarafı gözden geçirme.
  13. süpürmeye benzer hareket.
    with a wide sweep of the arm: geniş bir kol hareketiyle.
  14. Elektrik-Elektronik (a) tarama, TV ve osiloskopta elektron demetinin ekran üzerindeki yatay hareketi (b) tarama gerilimi.
  15. dönemeç, geniş kavis, meyil.
  16. büyük kürek, boyna küreği.
  17. yeldeğirmeninin bir kolu.
  18. baca temizleyicisi.
  19. parayı silip süpürme.
  20. büyük başarı.
  21. alan, saha.
    a broad sweep of sand: geniş bir kumsal.
  22. kuyu çıkrığı.
  23. (bkz: sweepstakes ).
bütün kadrosunu yenilemek Fiil
yolundan bütün engelleri kaldırmak Fiil
paraları cebe indirmek Fiil
şapkasına geniş bir kavis çizdirerek selam vermek.
hayran bırakmak, meftun etmek, derin iz/intiba bırakmak.
dinleyicilerini büyülemek Fiil
bir çırpıda
baca fırçası İsim
baca temizleyicisi
ocakçı
(a) kökten değiş(tir)me, temizleme, silip süpürme.
We want to make a clean sweep of all the old ideas
and start again. (b) kesin zafer.
Our party made a clean sweep of all places at the last election.
(futbolda) top kaçırma, topu karşı oyuncudan kaçırıp yandan ilerleme. İsim
muhalefeti/formaliteyi atlatma, kestirmeden sonuca varma. İsim
(seçim zaferi) ezici çoğunluk elde etmek Fiil
su sırığı: kuyudan su çekmek için ucuna iple kova bağlı sırık. İsim

rug
ABD k.d. sır olarak saklamak, gizlemek, gizli tutmak, kimseye açıklamamak.
I know
what you did, you can't sweep things under the carpet.
bir seçmen bölgesindeki bütün oyları almak Fiil
tamamen başarmak Fiil
birlikte sürüklemek, alıp götürmek,
mec. çok etkilemek.
speaker who sweeps his audience along
with him: dinleyicileri sürükleyen/çok etkileyen hatip.
kenara çekmek, (perde vb.) açmak.
sürükleyip götürmek, yoketmek.
The storm swept everything away.
Everything she had saved was
swept away overnight: Bir gece içinde herşeyini kaybetti.
bir köprüyü alıp götürmek Fiil
(a) yukarıdan aşağıya doğru süpürmek, sürükleyip götürmek.
The current sweeps the logs down with it.
(b) üzerine atılmak, saldırmak, çullanmak.
The enemy swept down upon us: Düşman üzerimize atıldı/saldırdı.
cari hesapta tutulan para miktarı belli bir sınırı aşınca
bu meblağın banka tarafından otomatik olarak yüksek faiz getiren bir hesaba aktarılması işlemi
(saatin ortasındaki) saniye ibresi. İsim
mayınları taramak Fiil
(a) bir şeyin üstünden süpürmek, fırlatmak.
He swept the books off the desk: Sıradaki kitapları
fırlattı (b) yoketmek, mahvetmek.
The plague swept off thousands: Veba binlerce kişiyi yoketti. (c) alıp götürmek.
altüst etmek.
The tornado swept over the city: Kasırga şehri altüst etti.
süratle veya azametle geçmek Fiil
bazı karanlık şeyleri hasıraltı etmek Fiil
(birisini) yere yıkmak/devirmek, (b) (ânide) âşık olmak.
The young man has rather swept Suzie off
her feet. (c) (birisini) derhal ve tamamıyla ikna etmek, inandırmak.
The crowd were swept off their feet by the force of the speaker's arguments.
(a) birisini devirmek/sürükleyip götürmek, (b) kalbini çalmak, kendine âşık etmek.
The young man has
rather swept Jane off her feet. (c) tamamıyla ikna etmek.
The crowd were swept off their feet by the force of the speaker's arguments.
birşeyi örtbas/hasıraltı etmek.
bahse yatırılan parayı cebe indirmek Fiil
(a) (kumarda) masadaki bütün parayı kazanmak, (b) (yarışmada) bütün ödülleri kazanmak.
denzileri korsanlardan temizlemek Fiil
hasıraltı etmek Fiil
(a) süpürerek temizlemek, (b) yanaşmak.
The carriage swept up to the front door: Araba ön kapıya yanaştı.
odayı süpürüp temizlemek Fiil
süpürtmek Fiil
bütün işleri süpürmek Fiil
kesin bir şekilde halletmek Fiil
insanın kavrıyacağı şekilde