1. Edat değer, lâyık, şayan.
    be worth: değmek.
    It's worth seeing: Görmeye değer.
    This book is
    worth reading: Bu kitap okumaya değer.
    advice worth taking: tutmaya değer öğüt.
    It is worth the money: Bu fiyata değer.
    It's not worth a cent: Beş para etmez.
    to be worth while: harcanacak zamana değmek.
    to be worth its weight in gold: altın gibi değerli olmak, ağırlığı kadar altına değmek.
    In the desert a bottle of water is often worth its weight in gold.
  2. Edat değerinde, kıymetinde, eder.
    That book is worth $8.
  3. Edat … sahibi, -lik.
    He is worth millions: Milyonların sahibidir, milyonluk adamdır.
    die worth a
    million: bir milyon bırakarak ölmek.
    It would be as much as my life is worth to do this: Bunu yapmak hayatıma mal olabilir.
    Give me two dollar' worth of cheese: Bana iki dolarlık peynir veriniz.
    I tell you this for what it is worth: Pek önemli değil (
    bazen: doğru olup olmadığını bilmiyorum) fakat size söyliyeyim.
  4. İsim (manevî) değer, kıymet, meziyet, fazilet.
    men of worth: değerli kişiler.
  5. İsim (maddî) değer, kıymet, yarar, fayda.
    His worth to the world is inestimable.
  6. İsim (para olarak) değer, karşılık.
    get one's money's worth: harcadığı paranın değerini/karşılığını
    almak/çıkarmak.
    She got her money's worth out of that coat. 4. -lik.
    ten cent's worth of candy: on sentlik şeker.
  7. İsim servet zenginlik, varlık.
    His personal worth is several million.
  8. Fiil vaki olmak, çıkmak, zuhur etmek, vuku bulmak, başına gelmek.
    Woe worth the day: O güne lânet olsun!

    Woe worth the man: O adama lânet olsun!
ekmeğini hak etmek Fiil
helal olmak Fiil
altınla tartılacak kadar değerli olmak Fiil
son haddine kadar
parasının karşılığını almak Fiil
ödediği paranın karşılığını almak Fiil
parasının karşılığını almak Fiil
ödediği paranın karşılığını almak Fiil
ne ödediyse karşılığını almak Fiil
yediği ekmeği hak etmemek Fiil
ekmeğini hak etmemek Fiil
işe yarasın yaramasın fikrini söylemek Fiil
=
put in one's two cents
argo: tartışmada kendi fikrini/düşüncesini ortaya atmak.
parasının karşılığını istemek Fiil
(a) saygıdeğer, (b) aldığı para helâl, aldığı parayı/ekmeğini hak eden.
He is not worth his salt: Ekmeğini hak etmiyor.
zahmetine değmek.
I'll make it worth your while: zahmetinizin karşılığını veririm, sizi memnun ederim, karşılığını öderim.
uçabilir
(bedel) etmek Fiil
etmek Fiil
sermaye net değeri (bir işletmenin borçlar çıktıktan sonraki varlıklarının değeri
sermaye net değeri
şirket özsermayesi
şirket öz sermayesi
ekonomik değer
net değer
son haddine kadar.
olanca gücüyle.
He ran for all he was worth: olanca gücüyle koştu.
ne olursa olsun
ne (pahasına) olursa olsun.
harcanan paraya değer, emeğin/masrafın karşılığı.
You've had your money's worth: Masrafını bol bol çıkarttın.
büyük bir şirketin yan kuruluşlarının bu gruba dahil olmaktan ötürü kazançlı çıkacakları yerde zarar görmeleri İsim
net varlık
öz varlık
(US) (bilanço) özsermaye
özvarlık
öz kaynak
net maddi varlıklar
maddi varlıklar
toplam net değer
metelik
(US) fikrini anlatma sırası
mangır
(tartışma esnasında) fikir beyanı, görüşünün açıklanması.
-lik, … değerinde(ki).
pennyworth: bir penilik (kuruşluk), bir peni değerinde. Son Ek
düşünmeye değer Sıfat
sözünü etmeye değer
milyonluk
zahmetine değmek Fiil
çok daha iyi yöntem
milyoner olmak Fiil
yılda yüzbin dolar geliri olmak Fiil
paha biçilmemek Fiil
değeri ödenememek Fiil
para etmek Fiil
ödenilen para karşılığı olmak Fiil
zahmetine değmek Fiil
net değere bölünen borçların tümü
arkasında milyonluk servet bırakarak ölmek Fiil
Ben bundan âlâsını bilirim.
Değer mi?
On para etmez.
I don't care a dime: Umurumda değil/bana vız gelir/bana ne/metelik vermem/bence farketmez.
kıymetlendirmek Fiil
şeytana çarık giydirmek Fiil
pasif toplamının öz sermayeye oranı
pasif toplamının özsermayeye oranı
hayat yaşamağa değer
ölçmek Fiil
beş para etmemek Fiil
beş para etmemek Fiil
beş para etmemek Fiil
metelik etmemek Fiil
harcanan baruta değmez
harcanan barutla fişeğe yazık olmak Fiil
zahmete değmemek Fiil
zahmetine değmez
değeri az
değersiz
beş para etmez
beş para etmez
beş para etmez
beş para etmez
yaşama ümidi yok/ölümü yakın/ancak bir günlük/bir saatlik ömrü var.
beş para etmez
beş para etmez.
beş para etmez
beş para etmez
(US) beş para etmez
beş para etmez
beş para etmez, değersiz.
beşpara etmez
beş para etmez
hiç değeri olmamak, değersiz olmak.
not worth a whoop: beş para etmez.
Her promises aren't
worth a whoop: Onun vaadine güvenilmez.
düşünülmeye değmez
düşünmeye değmez
değersiz, kıymetsiz, beş para etmez, kâğıdı kadar bile değeri yok.
yüz bin lira değer inde mal
net varlık oranı üzerinden kâr
vergilerden sonra net kârın net varlığa bölünmesi
metelik vermemek Fiil
Zahmete değmez/Astarı yüzünden pahalı/Yapılan masrafa, harcanan emeğe değmez.
okumaya değer
zahmete değer
zahmete değer
az bir masraftan kaçınıp büyük zarara girmek.
Kaç para eder?
. Yapılacak bir iş lâyıkile yapılmalıdır.