Noun tasalanma, endişe, vehim, korku. She felt apprehension for the future of his son: Oğlunun geleceğinden
endişe duyuyordu. to be under some apprehension regarding something: bir şey hakkında endişe/korku duymak. I am under no apprehension about … : … hususunda hiç endişe etmiyorum.
Noun anlama, kavrama, anlayış, kavrayış, idrak. a clear apprehension of the facts: gerçeklerin açıkça
anlaşılması. to be slow of apprehension: anlayışı kıt olmak. a man of dull apprehension: kalınkafalı adam.
Noun bir haberi olduğu gibi (doğruluğunu araştırmaksızın) kabul etme.
Noun (bir konuda) oy, fikir, mütalea. The charm of R.H. Karay's works is that, to our apprehension, the
characters always seem real people: Fikrimizce R.H. Karay'ın eserlerinin hoş tarafı, karakterlerin gerçek kişilere daima benzemesidir.
Noun tutuklama, yakalama, tevkif. the apprehension of a suspect: bir sanığın tutuklanması.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition