color

  1. renk.
    “What color is this paint?” “It's red.”
    bright color: parlak/açık renk.
    change
    color: sararmak, rengi solmak/uçmak, yüzü kızarmak.
    complementary color: tümler renk, eşit miktarda birbirine katılınca beyaz veya gri renk veren iki renk. (turuncu+mavi gibi).
    fast color: solmaz renk.
    color photography: renkli fotoğrafçılık.
  2. yüz kızarması.
    His remarks brought the color to her face.
  3. beyazdan başka ırk, özellikle zenci.
    a gentleman/lady of color: zenci bir bay/bayan.
    the color
    problem: zenci veya sarı ırka mensup milletler sorunu.
  4. canlılık.
    high color: kanlı-canlı, sıhhatli ten.
  5. belirgin özellik, mahallî renk.
    local color: özton, mahallî renkler, (özellikle sanat ve edebiyatta
    belirtilen) yöresel özellikler.
    A novel of 19th century İstanbul with much local color. The color of his writing excites me.
  6. boya.
    water color: sulu boya.
  7. (ressamlıkta) bir resmin kompozisyonuna giren çeşitli renklerin yarattığı hava.
  8. Phonetics (bkz: timbre ).
  9. Law görünüşte geçerli sebep/hak vb.
  10. kıymetli maden (özellikle altın) izi/emaresi.
    I should like to see the color of his money before …
    : …'den önce parasının yüzünü görmek isterim.
  11. boyamak, renk vermek.
    This child is coloring the picture.
  12. olduğundan başka göstermek, gerçeği tahrif etmek, göz boyamak.
    to color one's account of an incident.
  13. renk katmak, çeşni/hava vermek.
    His personal feelings color his writing.
  14. renklen(dir)mek, renk değiştirmek.
    The leaves have already started to color: it will soon be winter.
  15. yüzü kızarmak.
    As soon as he started to argue, he colored quickly. She colored with annoyance.
renkli kaplamalı çelik Noun, Iron-Steel
renk almak Verb
ten rengi. Noun
renk patlaması Noun
(a) kızarmak, (b) rengi solmak/sararmak.
tümleyici renk: birbirine karışınca beyaz renk veren renklerden herbiri. Noun
üretici renk: birbirine katılınca üçüncü bir renk üreten renklerden herbiri. Örneğin mavi sarıya katılınca
yeşil üretir; mavi ve sarı üretici renklerdir.
Noun
earth ile ayni anlama gelir. hâki renk, bu rengi veren boya (başlıca demir oksitten oluşan boyalar).

fawn ile ayni anlama gelir. açık kahverengi.
a new pair of fawn trousers.
yanıltmak, gerçeği gizlemek.
saç boyası Noun, Clothing-Fashion
yüzü kıpkırmızı olmak.
büsbütün/tamamıyla başka bir şey/konu/mesele.
büsbütün/tamamıyla başka bir şey/konu/mesele.
koyu ten rengi, kahverengine çalan koyu sarı renk.
mahallî renk: sanat ve edebiyatta bir yere/çağa özgü yöresel özellikler.
(benzi/yüzü) sararmak, benzi atmak.
As her illness got worse she lost more and more color: Hastalığı
ilerledikçe benzi daha çok sarardı.
asıl renk, doğal/tabiî renk. Noun
(a) istenilen renkten biraz farklı, (b) kaba, müstehcen, münasebetsiz (hikâye/şaka), (c) solgun, soluk,
sararmış.
be/feel/look off color: benzi soluk görünmek/hasta olmak.
You look a little off color today, are you ill?
yağlı boya. Noun
ana/temel renk: karıştırılınca bütün diğer renkleri veren renklerden biri.
additive/fundamental/physiological
primaries: katkısal temel renkler (kırmızı, yeşil ve mavi).
subtractive/psychological primaries: eksil-temel renkler (kırmızı, sarı, yeşil, mavi, siyah ve beyaz).
painting primaries: resim temel renkleri (kırmızı, sarı ve mavi).
Noun
tâli renk: ilkel renklerin karışmasından oluşan renk (turuncu, yeşil, mor vb. gibi).
ten rengi Noun
saman rengi.
üçüncü renk: iki rengin karışımından meydana gelen renk (gri, kahverengi gibi).
timber, tını, tannaniyet.
color line Noun
renk körlüğü, akromatopsi, Dalton hastalığı. Noun
renkli broşür
renk düzeltme Noun, Cinema
renkli Doppler Noun, Medicine
renk süzücü, renk filtresi. Noun
renkli grafik Information Technology
Renkli Grafik Bağdaştırıcı Information Technology
(alay) sancak nöbetçisi. Noun
ırk ayırımı: beyaz ve diğer ırklar arasında toplumsal ve politik ayırım.
draw the color line: ırk ayırımı yapmak. Noun
renk eşlemi Information Technology
renk paleti Information Technology
renk kataloğu
boya kalemi Noun, Child Care
renk başkalaşımı: deride veya hayvanın tüylerinde kalıtımsal renk değişimi. Noun
kalıtımsal renk değiştiren hayvan. Noun
hayvanın yaş ve mevsime göre aldığı renklerden herbiri. Noun
renk doygunluğu Noun, Photography
renk sıcaklığı Noun, Cinema
renk tonu Noun
complementary color (1 a).
görevini suiistimal etmek Verb, Law
görevini kötüye kullanmak Verb, Law
(fikre/konuya) gerçek süsü vermek, gerçek gibi göstermek, gerçek izlenimi uyandırmak.
Her wet hair
and clothing lent color to her claim that she had been thrown into the lake by a madman.
olayları tahrif etmek/yanlış bir şekilde göstermek.