effect

  1. sonuç, netice.
    cause and effect: sebep ve sonuç.
    the effect of an illnes.
    The effect
    of all this is that … : Bütün bunların sonucu şudur …
  2. etki, tesir.
    of no effect: etkisiz, tesirsiz, neticesiz, faydasız.
    to have no effect: etkisiz
    kalmak.
    to have an effect on: -i etkilemek, -e tesir etmek.
    It had no effect: Etkilemedi, tesir etmedi.
    It had no effect on him whatever: Onu zerre kadar etkilemedi.
    Her new dress produced quite an effect on everyone: Yeni elbisesi herkes üzerinde büyük etki yarattı.
    for effect: gösteriş için.
  3. yürürlük, uygulama, tatbik mevkii.
    to bring a plan into effect: bir planı uygulamak/tatbik mevkiine
    koymak.
    carry into effect: uygulamak, yürürlüğe koymak.
  4. izlenim, intiba, sanı.
  5. Theatre etmen.
    effects of light: ışık etmenleri.
    sound effects: ses etmenleri.
    stage effects: sahne etmenleri.
  6. anlam, mana, meal, ana fikir, husus.
    Don't look into details, consider the general effect.
    His
    letter is to the effect that … : Mektubu şu mealdedir.
    We got a letter to the same effect: aynı mealde biz de bir mektup aldık.
    An announcement to the effect that … : … hususundaki ilân.
  7. olay, (genellikle bulucusunun adı ile anılan) bilimsel olay, hadise.
    the Doppler effect: Doppler olayı.
  8. maksat, niyet, amaç.
  9. başarmak, gerçekleştirmek, sonuçlandırmak, sonuca ulaştırmak.
    I will effect my purpose, no one shall stop me!
  10. üretmek, istihsal etmek, oluşturmak, meydana getirmek.
    Conservation of our natural resources has effected
    many changes in the spread of large cities.
sebep-sonuç ilişkisi Noun
neden-sonuç ilişkisi Noun
amacına erişmek Verb
ahı tutmak Verb
ağıl etkisi
olumsuz etki Noun, Pharmacology
istenmeyen etki Noun, Medicine
istenmeyen reaksiyon Noun, Medicine
advers etki Noun, Medicine
advers reaksiyon Noun, Medicine
yabancılaştırma etkisi Noun, Communication
beyan etkisi
tüketicinin vergi ödemekte olduğunu algılama derecesi
bir ekonominin belirli bir bölgede gelişmesinin başka bölgelerdeki gelişim üzerinde kötü etkisi
baz etkisi Noun, Economics
muteber olmak Verb
Bernouilli olayı, sıvının hızı arttıkça basıncının azalması.
bağlayıcı etki
bağlayıcı
bumerang etkisi Noun, Communication
bumerang etkisi Noun
fren etkisi
fren gücü
frenleme etkisi
kelebek etkisi Noun
seyirci etkisi Noun, Communication
yatıştırıcı etki
nakit denge etkisi
Çerenkof ışınımı: Katı/sıvı bir ortamdan, ışığın bu ortamdaki hızından daha büyük bir hızla geçen yüklü
bir zerrenin (elektron vb.) ürettiği ışınım.
Noun
caydırıcı etki Noun
tali etki
renk efekti
renk efekti
maliyet etkisi
karşı etki
devlet borçlanmasının özel sektör borçlanmasını sınırlaması
ekonomik faaliyetin yavaşlaması amacıyla hükümetin iç borçlanmaya gitmesi
engelleme etkisi
toplu etki
birikim etkisi
iyileştirici etki
uçağın kalkarken yerden ayrılamama etkisi
geciktirici etki
etkisini yok etmek Verb
yıkıcı etki
caydırıcı etki Noun, Military
kötü etki Noun
doğrudan etki
yön etkisi
domino etkisi Noun
domino devrilimi
bir olayın benzer olaylara yol açacağı kuramı
domino etkisi Noun
Doppler olayı: devinen bir kaynak (ses, ışık) frekansının gözlemciye değişik gelmesi.
çevre etkisi
patlama tesiri
(uçak) kalkış etkisi
titreşim etkisi
piyasa kapama etkisi Noun, Competition Law
kurucu etkisi (Kaynak: Evrim Çalışkanları) Noun, Biology
genel etki
sera etkisi: yer yüzeyinin ve alçak hava tabakalarının ısınması (güneş ışınlarının yeryüzünde ısıya çevrilmesi,
ışınlanan kızılötesi erkenin CO2 ve su buharında yutulması vb. sonucunda husule gelir ve atmosferdeki CO2 oranı ile artar).
sera etkisi Noun, Environment-Ecology
(makine) toplam verim
ayla etkisi: tüm kişilik özelliklerinin etkisi altında kalarak bir özelliğin değerlendirilmesi Noun
beklenen etkiyi göstermek Verb
ısıtma gücü
ısıtma tesiri
ısıtma etkisi
ışık etkisi
belirli bir reklam veya satış artırıcı tutundurma faaliyetinin bir malın talebi üzerinde etkisi
(a) gerçekten, gerçi, doğrusu, filhakika, aslında.
Her brother is King, but she is, in effect, the
real ruler. (b) geçerli, işler, yürürlükte, mer'î.
The old system of taxation will remain in effect until next May.
meri Adjective, Law
yürürlükte bulunan Adjective, Law
bir malın fiyatı değiştiğinde bir bireyin genel satın alma gücünde meydana gelen değişme
gelir etkisi
enflasyonnun etkisi
enflasyon etkisi
değersiz kâğıt
yürürlüğe, mer'iyete, mevkii icraya.
put into effect: uygulamak, tatbik mevkiine koymak.
come/go/be
brought/be put into effect: uygulanmak, yürürlüğe girmek/konulmak.
yerli paranın değerinin düşürülmesinden ötürü
ikincil
zincir etkisi
hukuki netice
kanuni geçerlik
manivela etkisi
ışık efekti
(istatistik) ana etki
mihaniki etki
mihaniki güç
çok tesirli
çarpan etkisi
bir bölgede turist harcamalarının daha çok harcama yaratması kavramı
çarpan etkisi Noun
şebeke etkisi Noun, Competition Law
yansız tüketim etkisi
etkisiz
etkinlik
yürürlük
karşı etki
genel etki
sürekli etki
ışılelektriksel etki, ışığın elektriksel etkisi, bir maddenin üzerine düşen ışık etkisiyle elektron yayması olayı.
ışılgerilim etkisi.
pıgou etkisi
sıkışma olayı: devinmekte olan elektronların mıknatıssal alanın etkisiyle birbirine yaklaşıp dar bir demet oluşturması. Noun
plasebo etkisi Noun, Psychology
portföy etkisi Noun, Competition Law
fiyat etkisi
etki yaratmak Verb
yürürlüğe koymak, uygulamaya koymak Verb
yürürlüğe sokmak Verb
bir şeyi yürürlüğe koymak Verb
büyüme vb
bir durup bir başlayan ilerleme
ratchet etkisi (geçici bir ekonomik baskıdan ötürü fiyat ya da ücret artırıldığında , baskı azaldığı
zaman bunun gerilemesinin mümkün olamayacağı görü
makabline teşmil
giderek yayılan bir etki
seri üretimde maliyetin düşmesi
perdeye yansıtma etkisi
denizcinin eşyası Noun
yan etki Noun, Pharmacology
işitsel etmen. Noun
ses efekti Noun, Advertising
özel efekt Noun, Advertising
taşma etkisi Noun, Competition Law
yayılma etkisi Noun, Competition Law
baca çekmesi
sahne efekti
dramatik etki
kanun hükmünde
kanun kuvveti
ikame etkisi
taliki şart
yürürlüğe/mer'iyete girmek, işlemek, etkimek, etkisini göstermek, sonuç vermek, netice hasıl etmek, mer'î
olmak, (aşı vb.) tutmak.
The new system of taxation will take effect next May. The medicine quickly took effect.
(a) yürürlüğe girmek, muteber/yürürlükte olmak, (b) etkimek, tesir etmek.
hüküm ifade etmek Verb, Law
kesin etki
başlangıç etkisi (yapılan reklamın satışların artışı üzerinde olumlu etkiyi göstermeye başladığı nokta
… anlamında, … gibilerden.
to that effect: bu hususta, bu mealde.
He has made a declaration
to the effect that all fighting must cease at once.
Words to that effect: O mealdeki sözler.
to no effect: boşu boşuna, beyhude yere.
to such good effect that: öylesine yararlı/iyi sonuçlu ki …
to be of no effect: etkisiz kalmak, faydası olmamak.
boşuna
bu mealde
tek taraflı etki Noun, Competition Law
görsel efekt Noun, Advertising
refah etkisi Noun, Competition Law
makabline şamil
bir sözleşme yapmak Verb
bir kredi sözleşmesi imzalamak Verb
uzlaşmak Verb
bir tutuklamada bulunmak Verb
bir tutuklama yapmak Verb
bir muhasebe kaydı düşmek Verb
giriş kaydı yapmak Verb
bir sigorta akdetmek Verb
bir sigorta poliçesi düzenlemek Verb
bir siparişi yerine getirmek Verb
gümrük işlemlerini yapmak Verb
tahsilatta bulunmak Verb
gümrüklemek Verb
etki teorisi Noun, Competition Law
tahsil etmek Verb
döviz işlemleri yapmak Verb
iyileştirmelerde bulunmak Verb
bir şeyi geliştirmek Verb
yatırımlar yapmak Verb
istihkâma yerleşmek Verb
s bir iktisadi buhranın sonuçları Noun
ispat kudreti
büyümenin etkisi Noun
enflasyon sonucu
satmak Verb
ödemek Verb
ödemea bulunmak Verb
ödemede bulunmak Verb
ödeme yapmak Verb
fiyatları etkilemek Verb
tamirat yapmak Verb
(müzekkere) tebliğ etmek Verb
muamele görmek Verb
işlem görmek Verb
bir şeyi yerine getirmek Verb
ihbar üzerine yürürlüğe girmek Verb
şöyle ki