floor

  1. taban, döşeme, oda zemini.
  2. (a) kat.
    ground floor: zemin kat.
    first/second/third/ … floor: birinci/ikinci/üçüncü …
    kat.
    We live on the 6th floor: 6ncı katta oturuyoruz.
    A house with two floors: iki katlı bir ev.
  3. dip.
    the floor of the ocean: okyanusun dibi.
  4. (belirli bir maksatla hazırlanmış) yer.
    a threshing floor: harman yeri.
  5. bir boşluğun tabanı/kaidesi.
    the floor of a tunnel.
  6. (mecliste) müzakere salonu, milletvekillerinin oturduğu ve söz alarak konuştuğu yer.
  7. (mecliste) söz hakkı.
    to get/have the floor: söz (hakkı) almak.
    The chairman decides who has
    the floor.
    The Senator from Utah has the floor: Söz, Utah senatörünündür.
  8. borsa salonu.
  9. Maritime Traffic teknenin dibi.
  10. taban ücret, asgarî ücret/fiyat.
    Each shop is free to set the price anywhere between a floor of $12 and a ceiling of $15.
  11. (madencilikte) kömür vb. tabakasının altındaki zemin/tabaka.
  12. tabanını/zeminini döşemek (tahta, taş vb.).
    floor with board: tahta döşemek.
  13. vurup yere yıkmak.
    The soldier floored his attacker with one heavy blow.
  14. yenmek, mağlûp etmek.
    He was floored by my argument and had to admit defeat.
  15. şaşırtmak, zihnini karıştırmak, hayrette bırakmak.
    The last question on the exam floored us all.
  16. zemine/yere koymak, yerleştirmek.
Yer ve duvar kaplama (NACE kodu: 43.33) Noun, Trades-Professions
yerinde uzman desteği Noun, Information Technology
ikinci katta oturmak Verb
Belirli bir mala tahsis edilmiş mağazalarda halı, kilim, duvar ve yer kaplamalarının perakende ticareti (NACE kodu: 47.53) Noun, Trades-Professions
taban
zemin kat dairesi
(US) söz istemek Verb
asfalt zemin
çıplak zemin
(US) söz almış olmak Verb
bir önergeyi genel kurula getirmek Verb
(US) parlamentoyu inandırmak Verb
çimento zemin
bir girişime ta başından katılmak Verb
pist Dance
iktidar partisiyle münakaşa etmek Verb, Politics-Intl. Relations
söz istemek Verb
birinci kat
zemin kat. Noun
(Avrupada, bazen ABD'de) birinci kat, zeminkatın üstü. Noun
orman toprağı: bitki artıklariyle zenginleşmiş toprak. Noun
temelden katılmak, bir işe başlangıçta katılmak.
(US) söz almak Verb
zemin kat. Noun
(iş hayatında) avantajlı mevki/durum.
to get in on the ground floor: bir işe ta başından başlamak
(üstün/avantajlı durumda olmak).
Noun
kürsüye çıkmak Verb
söz söylemek için ayağa kalkmak Verb
(US) konuşma süresini kötüye kullanmak Verb
fabrikada toplantılar düzenlemek Verb
(US) genel kurul
genel kurul
gelir tabanı
parke zemin
kâğıtları yere atmak Verb
birinci katta oturmak Verb
zemin katta yaşamak Verb
alt kat
ana kat
(US) genel kurulda aday teklif etmek Verb
balçık zemin
zemin katında oturmak Verb
deniz dibi
her zamanki yöntemle bir borsada yürütülen ve sonuçlandırılan işlemler
en alt katta
başlangıçta
bir parlamentonun büyük çoğunluğunun bulunduğu bir toplantıda bir kanun tasarısına karşı çıkmak Verb
tahta döşeme
fiyat tabanı
taban fiyat Noun, Economics
dinleyicilerden gelen soru
yüksek giriş katı
(çimento , balçıklı vb) döşeme
ikinci kat (Amerikada zeminkatın hemen üstündeki kat, diğer ülkelerde zemin katın iki üstü).
işçi tarafı
bir fabrikanın atölye bölümü
işçiler
bir haritayı yere sermek Verb
(a) dansa başlamak, (b) söylemek için ayağa kalkmak, kürsüye çıkmak.
üçüncü kat
harman yeri
karo ile kaplı zemin
en üst kat
üst kat
asgari ücret
maaş tabanı
(Br) bütün sınav sorularına cevap vermek Verb
(US) genel kurul yoluyla yapılan tadilat
bir rakibi yenmek Verb
iskân sahası Noun
kat alanı katsayısı (KAKS) Noun, Construction
(US) kendi başına çalışan borsa simsarı
borsa simsarı
(US) borsa simsarı
devamlılık kontrolü
taban döşemesi Noun, Transport
yer kaplaması Noun, Construction
(Br) muhalefet partisine geçiş
(US) müzakere
mükâleme
yer jimnastiği, aletsiz jimnastik. Noun
taban fiyatı
kızaklık
tandır, yer fırını. Noun
panjur
paraçol
kat şefi
ayaklı lamba. Noun
Senato veya Temsilciler Meclisinde çoğunluk veya azınlık lideri. Noun
döşeme yükü
floorwalker. Noun
yönetici, yönetmen: oturduğu yerden bazı faaliyetleri (toplantıda aday seçimi vb.) yöneten kimse. Noun
ayak paspası Noun
borsa üyesi
örnek mal: büyük mağazalarda müşteriye örnek olarak gösterilen ev eşyası. Noun
salon modeli, konsol : masaya değil doğrudan doğruya yere konulan büyük radyo/TV vb. Noun
köprü döşemesi
borsa simsarlığı acentesi ortağı
(US) bir komisyonculuk firmasının ortağı
(US) borsa simsarlığı acentesi ortağı
kat planı. Noun
kat planı Noun, Construction
döşeme cilâsı, tahta/muşamba cilâsı. Noun
taban fiyatı
en düşük fiyat
taban fiyat Noun, Economics
çok katlı mal teşhir kümesi
yaklaşık göz hizasına kadar yükselen
çukur baskül, gömme baskül, çukur kantar, gömme kantar, çukur terazi, gömme terazi Noun, Testing
(gece kulüplerinde) eğlence programı, varyete, atraksiyon. Noun
kaplanan yer
(sergi) alanı
zemin sathı
taban yüzü
kat alanı katsayısı (KAKS) Noun, Construction
(Br) sanayiin kapladığı alandan alınan vergi
belirli bir süre içindeki fiyat düşmelerine karşı üreticinin fiyatını buna göre ayarlayacağı konusunda
perakendeciyle yaptığı anlaşma
yer karosu Noun
karofayans
yer seramiği
taban tuğlası
karo
döşeme çinisi
(US) kendi hesabına borsa oyunu oynayan borsa üyesi
döşeme cilası
genel kurul oyu
bir parlamentonun bütün üyelerinin katıldığı oylama
mağaza kontrolörü
döşeme cilası
bir katın taşıma kapasitesi
katın taşıma kapasitesi
karşı partiye geçmek Verb
karşı partiye geçmek Verb
(Br) muhalefet partisine geçmek Verb
sözü birine vermek Verb
taban fiyatı
fabrikada toplantılar düzenlemek Verb
(US) toplantının kapanış konuşmasını yapmak Verb
sanayinin kullandığı alan
bir odaya muşamba döşemek Verb
azarlamak Verb
kolayca yenmek Verb
birine güzel bir dayak atmak Verb
(oyunda, tartışmada vb.) birini kolayca ve tamamen yenmek, mat etmek, haklamak, yere sermek.
birine karşı üstün gelmek Verb
birini dövmek Verb
yere kâğıt saçmak Verb
alt kat
tam bozguna/yenilgiye/hezimete uğramak.
The government party wiped the floor with the opposition in
the last election: Son seçimde iktidar partisi muhalefet karşısında tam yenilgiye uğradı.
=
wipe the ground with someone
k.d. (a) birini rezil etmek, utandırmak, utancından yerin dibine
geçirmek, (b) yere sermek, tamamile yenmek, pestilini çıkarmak. 12.
wipe up: (a) (dökülen sıvıyı vb.) silip kurutmak, (kir, leke vb.) çıkarmak, temizlemek, (b) (yıkanmış tabak vb. yi) kurulamak.