akademik personelin on beş dakika gecikmesi
(kabahatleri mazur gösteren) iyilik, iyi/üstün taraf.
He had the saving grace that … : Kendini affettiren tarafı … dır.
genel af, suç bağışlama.
as an act of grace: bir lûtuf olarak.
ilâhî lûtuf: iyilik yapmak ve kötülüklerden sakınmak hususunda Allahın lûtuf ve inayeti.
(sigorta) yenileme primlerinin ödenmesi için öngörülen süre
hoşlanmadığı bir şeyi memnuniyetsizliğini gizleyerek yapmak
Verb
müsaade edilen hareket serbestliği
(a)
k.d. gözden düşmek, itibarını kaybetmek, (b) (dininden) dönmek, dalâlete/hataya düşmek, doğru
yoldan ayrılmak, günaha girmek.
(a) gözden düşmek, itibarını kaybetmek, (b) eski kaba/çirkin tavırlarını takınmak.
bir borçluya bir haftalık ek süre tanımak
Verb
bir gün daha süre tanımak
Verb
kötü huyları mazur gösteren nitelik/ iyi huy. 6
savingly: kurtararak, koruyarak; tasarruf suretile,
tutumlu davranarak.
to live savingly.
dua etmek
Verb, Religion-Faith
istemeyerek, zoraki, istemeye istemeye, arzusu hilâfına.
He accepted that he was wrong wit a bad grace:
Hatasını zoraki kabul etti.
do something with a bad grace: bir şeyi zoraki/söylene söylene yapmak.
isteyerek, seve seve, memnuniyetle.
Do something with a good grace: hoşlanmadığı bir şeyi memnuniyetsizliğini
gizleyerek yapmak.
bir şeyi söylene söylene yapma
istemeye istemeye, kerhen.
milâdî yıl.
in the year of grace 1991: Milâdî 1991 yılında.
In this year of grace: bu yıl (zarfında).
Hazretleri, Cenapları: eskiden hükümdarlara, halen dük, düşes, ve başpiskoposlara verilen unvan.
He spoke a few words to His Grace the Duke of Bedford.
sofrada şerefe içilen son içki/kadeh.
atıfet (bağışlama) günleri
Noun
bir senedin vadesini üç gün erteleme
... yıl ödemesiz kredi
Noun, Banking
(ıstıraba son veren) öldürücü darbe.
Noun
kesin/kat'î/son/nihaî darbe, sonuca ulaştıran vuruş.
Noun