presume

  1. Verb farzetmek, tahmin etmek.
    Ali didn't say when he would return, but I presume he'll be back for dinner.
  2. Verb, Law aksine delil olmadığından kabul etmek.
    The law presumes innocence until guilt is proved.
  3. Verb cür'et/cesaret etmek, cesaretini göstermek, haddini aşmak, cesaret edip girişmek.
    May I presume to
    tell you what to do? He presumed to tell his boss how the work ought to be done.
masumiyet karinesi Noun, Criminal Law
bir gerçeği bir başka gerçekten çıkarmak Verb
kötüye kullanmak, istismar etmek.
presume on someone's kindness: birinin nezaketini kötüye kullanmak,
(şımarmak, yüz bulunca tepesine çıkmak).
I hope I am not presuming your kindness. Do not presume upon his tolerance.
(yüz bulunca) birinin tepesine çıkmak Verb
birini suçsuz varsaymak Verb
kısa bir tanışıklıktan küstahça yararlanmak Verb