push

  1. itmek.
    push the door.
  2. dürtmek.
  3. ite kaka/güçlükle yol açmak.
    We had to push our way through the crowd/jungle.
  4. zorlamak, tazyik etmek.
  5. yürütmek, sevketmek, (bir sonuca) ulaştırmak.
    He pushed his plans cleverly.
  6. fazlaca güvenmek.
    to push one's luck: şansına fazla güvenmek, tehlikeli işe atılmak.
  7. sıkıştırmak.
  8. (yaş) yaklaşmak, varmak.
    His father is pushing 85.
  9. arkasını/peşini bırakmamak, kovuşturmak, çabuk sonuca ulaştırmaya çalışmak.
    to push a claim. to push
    a bill in the legislature.
  10. itilmek.
    a swinging door that pushes easily.
  11. satışını teşvik etmek/artırmak.
    a drive to push canned food.
  12. (piyasaya) sürmek/çıkarmak.
    to push a new product.
  13. (kaçak olarak uyuşturucu madde vb.) satmak, gizlice satmak/piyasaya sürmek.
  14. saldırmak, üzerine atılmak, hücum etmek.
  15. tos vurmak, boynuzla vurmak.
  16. Noun itme, itiş, kakış.
    give a push: itmek.
    They gave the car a push to get it started.
  17. Noun dürtme, dürtüş.
  18. Noun tazyik, zorlama, sürme.
  19. Noun hücum, hamle.
    at/with one push: bir hamlede.
  20. Noun (âcil) ihtiyaç, sıkıntı, zaruret.
    We're having a push for more teachers: Daha fazla öğretmene (âcil) ihtiyacımız var.
  21. Noun girişim, teşebbüs, girginlik, cerbeze, enerji, atılganlık.
    to have plenty of push: atılgan/girgin/cerbezeli olmak.
  22. Noun ilerleme.
  23. Noun çaba, gayret.
işini ilerletmek Verb
haklarını talep etmek Verb
fetihlerini ilerletmek Verb
taleplerini gerçekleştirmek Verb
şansıni zorlamak Verb
şansını zorlamak Verb
ürünlerinin reklamını yapmak Verb
sözünü dinletmek Verb
kalabalıkta ite kaka ilerlemek Verb
kendine bir iş bulmak Verb
(başkasının işine) burnunu sokmak, (istenilmeden) işe karışmak, yersiz müdahalede bulunmak.
He always
puts his oar in my business.
gerekirse, icap ederse, mecbur kalınırsa.
I can finish the work by the next month at a push, but that
would mean I must lose my holiday.
zil düğmesi
işi ifrata vardırmak Verb
maliyet yükselmesi
seçim kampanyası kargaşası Noun
pistonla iş bulmak Verb
bir işi pistonla elde etmek Verb
işinden atılmak.
birisini işinden atmak/kovmak.
ekonomiyi dürtmek Verb
korna
klakson
iş o kerteye gelince, durum ciddîleşirse, bıçak kemiğe dayanırsa.
işe azimle atılmak, bütün gücünü harcamak, büyük çaba/gayret göstermek.
He made a push to get everything finished in time.
fiyat itmesi
promosyona ağırlık verme
enerjik promosyon hareketi
satış desteği
arabayı itmek gerekiyor
tereffü
(borsa) yükselme
ücret artırılması için baskı
bir düğmeye basmak Verb
bir kapıyı iterek açmak Verb
bir işi sonuna kadar götürmek Verb
kâtip efendi olmak Verb
projeyi desteklemek Verb
bir projeyi desteklemek Verb
itişmek, kakışmak, öteye beriye itip kakmak.
yaklaşık altı puan kazanmak Verb
on puan ilerlemek Verb
iki puan ilerlemek Verb
verkaç Noun, Sports
duvar pası Noun, Sports
kakışmak Verb
itişmek, kakışmak, öteye beriye itip kakmak.
itip defetmek/uzaklaştırmak.
geriye itmek/sürmek.
(polis) kalabalığı geri itmek Verb
basit bisiklet
(Br) bisiklet
geniş süpürge. Noun
elektrik/zil düğmesi (parmak basılarak çalıştırılır).
push-button: basma-düğmeli. Noun
çekçek
bebek arabası Noun, Home
aşağı itmek, bastırmak, tıkmak.
itici faktör Noun
sıkıntı çekmek, dar/kıt/az olmak.
I am pushed for time: Vaktim dar.
He is pushed for money: Para sıkıntısı çekiyor.
ilerletmek, ileri sürmek/itmek/götürmek.
saldırıya geçmek Verb
malları zorla kabul ettirmek Verb
bir şeyi güçle desteklemek Verb
itip içeri sokmak.
bir köşeye itmek Verb
peştamaliye
belirli bir ürünü satmaları için satıcılara ya da perakendecilere verilen prim
rakiplerininki yerine
talebin itmesi
(a) sahilden/ denize açılmak.
We pushed off in the boat. (b)
k.d. çekilip gitmek, defolmak,

argo tüymek, cızlamı çekmek.
push off!: defol! çek arabanı!
I must push off: Tüymeliyim.
sürdürmek, devam ettirmek, ileri sürmek.
push on with the work: işe (didişmeyle) devam etmek.
bir öğrenciyi kayırmak Verb
itişmek Verb
kendini göstermek Verb
iterek açmak Verb
(a) defetmek, kovmak, sepetlemek, (b) zorla/ite kaka yol açmak.
to push one's way out. (c) (bitki)
filizlenmek, bitmek, (kuş) yuvasından uçmak.
(a) itip düşürmek.
The children were pushing each other over on the sand. (b) yaklaşmak, yol açmak.

He pushed (his way) over towards her.
biyel
iteklemek Verb
satışları dürtmek Verb
tehditlerle birinin gözünü yıldırmak Verb
(Br) borsaya sahte hisse senedi sürmek Verb
(basketbol) uzaktan atış. Noun
birine oraya buraya gidip gelmesini emretmek Verb
birine haksızca davranmak Verb
birini (borcunu ödemesi için) sıkıştırmak Verb
bir şeyi gölgeye itmek Verb
fazla ileri gitmek, haddi aşmak, çığırından çıkarmak.
motorlu bir aracı iterek çalıştırmak Verb
toptancı ve perakendecileri bir ürünü satmaya ikna etmek için yapılan çalışmaların tümü
pazarlamada
itme stratejisi
kutlamak Verb
işi lanse etmek Verb
para saçmak Verb
ekonomiyi durgunluğa götürmek Verb
(işi) sonuna kadar götürmek, peşini bırakmamak, bitirmek.
itip kapatmak.
bir seviyeye çıkarmak Verb
itip daldırmak.
hasıraltı/örtbas etmek, saklayıp unutmak.
yukarı sürmek/kaldırmak.
bir planı desteklemek Verb
gebermek.
(mizah) ölmek, gebermek, mezarında otlar bitmek.
Don't play with the guns or you may push up the daisies.
fiyatı yükseltmek Verb
önemsiz bir mevkie yükseltmek.
göğüslemek Verb
kalabalığı geri itmek Verb
maliyet yükselten enflasyon
Üstüme gelme.
çıkmaza sürüklemek, bozguna uğratmak.
kakmak Verb
itiştirmek Verb
iş o kerteye gelince, durum ciddîleşirse, bıçak kemiğe dayanırsa.