rock

  1. Noun kaya.
    I sat down on the rock.
  2. Noun kayaç.
    igneous rock: indifaî kaya(ç).
  3. Noun kaya parçası, taş yığını.
    building that stand upon rock.
  4. Noun taş.
    throw rocks at the teacher.
  5. Noun kaya gibi/ kayaya benzer şey.
  6. Noun sağlam temel, güvence, dayanak.
    The Lord is my only rock: Tek güvencem Allahtır.
  7. Noun akide şekeri.
  8. Noun (a) elmas, (b) mücevherat.
  9. Verb salla(n)mak.
    Ship rocked by the waves. To rock oneself in one's chair.
  10. Verb sars(ıl)mak, şiddetli heyecan/teessür vb. duy(ur)mak, sersemle(t)mek, şaşkına çevir(il)mek.
    The earthquake
    rocked the house.The news of President's murder rocked the nation.
  11. Verb (maden cevheri/kum) yıka(n)mak.
  12. Verb (beşikte) sallamak, ırgalamak, sallayıp uyutmak.
    to rock a cradle. to rock a baby to sleep.
  13. Verb teskin etmek, sakinleştirmek, ümit/güvence vermek.
  14. Noun salla(n)ma, sars(ıl)ma, sallantı, sarsıntı.
    The gentle rock of the boat.
  15. Noun (bkz: striped bass ).
  16. Adjective rok müziği: kuvvetli tempolu, yeknesak ve gürültülü bir müzik.
  17. Noun öreke.
  18. Noun örekedeki yün/keten.
(a) kaya gibi sağlam, (b) güvenilir, itimada şayan.
başlık-kaya: petrol, gaz, tuz yatakları üzerindeki su geçirmez kaya tabakası. Noun
peribacası Noun, Geography
maden cevherini çevreleyen kaya. Noun
kovboy ve rok müziği. Noun
hızla düşmek Verb
dibe vurmak Verb
çakılmak Verb
kaydırak oyunu.
kaya gibi sağlam
sert kaya/maden damarı: yalnız matkapla/dinamitle parçalanabilen maden cevheri.
hard rock miners.
kuvvetli kimse, çetin ceviz.
şiddetli, sert.
çok hünerli uçak pilotu. Noun
katılaşım kayacı Noun
püskürük kayaç Noun
kor kayaç Noun
magmatik kayaç Noun
toprak-kaya: yeryüzünde katı kaya tabakasının üstünde toprakla karışık kaya parçacıkları. Noun
aydan alınmış kaya örneği
mantarkaya Noun, Geography
punk ile ayni anlama gelir. hipi müziği, 1970'lerde yayılan çok gürültülü, hareketli rok müziği.
yavaşlatılmış sallan-yuvarlan dans müzıği. Noun
peri bacası Noun, Geography
Cebelitarık.
volkanik kaya
ayrışmış kaya Noun, Geology
aile hayatını idare etmek Verb
sallan yuvarlan müziği ve dansı
meyvalı ve şekerli viski (hazır içki) Noun
barnacle
kayabalığı, kaya levreği
(Ambloplites rupestris): ayıbalığı familyasından bir tatlısu balığı (ABD'de bulunur). Noun

striped bass Noun
dip, taban, en alt düzey.
Prices hit rock bottom: Fiyatlar en alt düzeye indi. Noun
en düşük fiyat
kayalarla çevrili
çevresi kayalık
kaya eğreltisi
(Pellaea) Noun
akide şekeri Noun
kaya
kayalık
kaya mezgiti
(Sebastodes mystinus): Doğu Pasifik kıyılarında bulunan bir tür balık Noun
bir tür asbest Noun
kaya kornişi: korniş ve beyaz plimut melezi ufak bir tavuk cinsi Noun
necef taşı
konkasör
neceftaşı, renksiz saydam kuartz Noun
kaya güvercini
(Columba livia): evcil güvercinlerin atası yabani güvercin Noun
sonda
mıcır
mucur
kaya tozu: buzullarla ufalıp tozlaşan kaya.
glacier meal ile ayni anlama gelir. Noun
kaya çiçeği
(Crossosoma): GB ABD'nin kurak yerlerinde yetişen yabani funda. Noun
kayalık bahçe, taş yığınından yapılmış çiçeklik, taşlar ve kayalarla süslenmiş bahçe. Noun
hortum kayası Noun, Zoology
mazak Noun, Zoology
benekli kaya levreği
(Epinephelus adscensionis). Antil adaları kıyılarında avlanır. Noun
güvenlik içinde olmak Verb
bir tür asbest Noun
rock cork
spiny lobster Noun
şekerli akçaağaç
(Acer saccharum): özsuyundan pekmez gibi bir şurup yapılır. Noun
kumlu buzulsu: ince kaya parçaları taşıyan buzulsu. Noun
kaya sıvacı kuşu
(Sitta neumayer): sırtı gri-mavi, karnı ak, kanatları kahverengi ötücü kuş (Avrupa, Önasya). Noun
petrol. Noun
kınalı keklik, kırmızı keklik
(Alectoris graeca).
kaya güvercini
(Columba livia): evcil güvercinlerin atası yabani güvercin Noun
rock dove Noun
dağ çiçeği, dağ bitkisi. Noun
kar tavuğu
(Lagopus mutus). Noun
kaya pitonu
(Python sebae). Boyu 8 m. sıcak ülke sürüngeni. Noun

pika ile ayni anlama gelir. ıslıklı tavşan
(Ochotonidae): K. Amerika ve Asyada yaşayan tavşana benzer memeli hayvan.
kaya tuzu. Noun
kaya koruğu Noun, Plant Species
kayakoruğu Noun, Plant Species
sallanır mil/şaft
kayalık serçesi
(Petronia petronia).
kaya sincabı
(Citellus variegatus): B ABD ve Meksikada kayalık yerlerde yaşayan kara başlı boz sincap. Noun
petrol
hiç yoktan zorluk/ mesele çıkarmak, çıngar çıkarmak, işleri bozmak, oyun bozanlık etmek.
ortalığı karıştırmak, telâşa/velveleye vermek, zorluk/müşkilât çıkarmak, birliği/beraberliği sarsmak.
hisse senedi piyasasını temelinden sarsmak Verb
kaya ardıcı
(Monticola saxatilis): Akdeniz yöresi ve B. Asyada bulunan sırtı ak, karnı-başı mavi
ötücü kuş. Dişisi kahverengi alacalıdır.
Noun
kaya likeni
(Umbilicaria). Noun
kaya kangurusu
(Petrogale penicillata). Noun
amyant, ak asbest.
asbest.
mineral wool ile ayni anlama gelir. Noun
sallan-yuvarlan: hareketli bir dans müziği.
sallan-yuvarlan müziğini çalmak, bu müzikle dans etmek.
sallan-yuvarlan müziğini yazan/çalan, bu müzik ve dansın hayranı.
asit kaya drenajı Noun
bir politikacıyı karalamak amacıyla söylenen yalan
bir işin temelini atmak Verb
dibini bulmak Verb
dibe vurmak Verb, Idioms
dibi görmek Verb, Idioms
dip yapmak Verb, Idioms