sit on

  1. (a) toplantıda ele almak, incelemek.
    The court are sitting on the question of permission to build
    the new road. (b)
    k.d. susturmak, ağzını kapatmak.
    Always sat on by her elderly brothers. (c) savsamak, ihmal etmek, hasır altı etmek.
    He's been sitting on my letter for months; why doesn't he answer?
(a) isteksizce alkışlamak, oyuna/temsile pek ilgi göstermemek, (b) boş oturmak, hiçbir şey yapmamak.
eli kolu bağlı durmak, hiçbir iş yapmamak, oturup beklemek.
bir komiteye üye olmak.
kafasında bir soruyu çözmeye çalışmak Verb
kafasında bir soruu çözmeye çalışmak Verb
(a) kuluçkaya yatmak, (b) nazik durumda olmak.
iğne üzerinde oturmak Verb
huzursuz olmak Verb
iğne üzerinde oturmak Verb
diken üstünde oturmak Verb
.: birini ezmek, haddini bildirmek.
I won't be sat upon: kendimi ezdirmem.
ilişmek Verb
tarafsız kalmak.
ihtiyatlı davranmak Verb
meseleyi örtbas etmeye çalışmak.
baskı politikası uygulamak Verb
tahta geçmek, hükümdar/kral olmak.
diken üzerinde oturmak Verb
bir volkanın tepesinde oturmak Verb
dava hakkında karar vermek üzere oturumu açmak Verb
prensiplerinden ayrılmamak Verb
prensip bilerinden ayrılmamak Verb