sit

  1. Verb otur(t)mak.
    He sat at his desk working. They all sat by the fire. She sat the baby (down) on the grass.
  2. Verb yerleş(tir)mek, kâin olmak.
    The house sits well on the slope: Ev yamaçtadır/yamaçta inşa edilmiştir.
  3. Verb çömelmek.
  4. Verb tünemek.
  5. Verb kuluçkaya yatmak.
  6. Verb (elbise) bedene uydurmak.
    The coat doesn't sit well on you.
  7. Verb (belirtilen yerde) bulunmak.
  8. Verb toplantıya katılmak.
  9. Verb toplanmak, toplantı yapmak.
    The committee sits next week.
  10. Verb çocuğa mukayyet olmak/bakmak.
  11. Verb (rüzgâr) belirli bir yönden esmek.
  12. Verb resim çektirmek, poz vermek.
    To sit for a photographer.
  13. Verb (ressama/heykeltraşa) modellik etmek.
    To sit for one's portrait.
  14. Verb (ata) binmek, binip oturmak.
    sit a horse well/badly: ata iyi/kötü binmek.
öğrencisi/hayranı olmak, dizi dibinden ayrılmamak.
öğrencisi olmak.
resim için poz vermek Verb
(a) isteksizce alkışlamak, oyuna/temsile pek ilgi göstermemek, (b) boş oturmak, hiçbir şey yapmamak.
eli kolu bağlı durmak, hiçbir iş yapmamak, oturup beklemek.
prensiplerinden ayrılmamak Verb
prensip bilerinden ayrılmamak Verb
vasıtalarda ters oturmak Verb
oturtmak Verb
iskemleye oturtmak Verb
bir duruşmanın sonuna kadar oturmak Verb
bir dersin sonuna kadar kalmak Verb
bir dersin sonuna kadar oturmak Verb
bir oyunun sonuna kadar oturmak Verb
oturup beklemek, hiçbir iş yapmamak.
oturup beklemek, hiçbir iş yapmamak.
yüksek faiz ödemek zorunda olmak Verb
bir iş yapmadan evinde oturmak Verb
birinin öğrencisi olmak Verb
birinin ayaklarına oturmak Verb
birinin ayaklarına oturmak Verb
sofraya oturmak Verb
(arabada) arkada oturmak Verb
masanın dip inde oturmak Verb
iş yapmaya oturmak Verb
(a) yaslanmak, sırtını sandalyeye dayamak, (b) işe karışmamak, oturup keyfine bakmak.
kurulmak Verb
televizyon karşısında oturmak Verb
ilgilenmemek, aldırış etmemek.
bağdaş kurmak Verb
oturmak.
sit oneself down: oturmak.
sit down to table: sofraya oturmak.
not sit down
an insult: bir hakaretin altında kalmamak.
çökmek Verb
(şikâyet etmeden) katlanmak, sabır/tahammül etmek.
gidiş yönüne doğru oturmak Verb
,
etc.: bir şehir vb.'nin mebusu olmak.
sit for an examination: bir sınava girmek.
modellik etmek Verb
sınava girmek Verb
(US) bir toplantıya katılmak Verb
kapalı oturumda bulunmak Verb
nakitte kalmak Verb
kapalı oturum yapmak Verb
özel toplantı yapmak Verb
(US) kongre toplantısı yapmak Verb
oturum yapmak Verb
dava hakkında karar vermek üzere oturumu açmak Verb
...'i yargılamak Verb
Parlamento üyesi olmak.
genel kurul halinde toplanmak Verb
hapiste kalmak Verb
özel oturum yapmak Verb
kapalı oturum yapmak Verb
haremlik selamlık olmak Verb
… ile beraber bulunmak.
-e katılmak.
sit in on: misafir/müşahit/dinleyici sıfatıyla toplantıya katılmak.
birine yük olmamak Verb
(a) toplantıda ele almak, incelemek.
The court are sitting on the question of permission to build
the new road. (b)
k.d. susturmak, ağzını kapatmak.
Always sat on by her elderly brothers. (c) savsamak, ihmal etmek, hasır altı etmek.
He's been sitting on my letter for months; why doesn't he answer?
bir komiteye üye olmak.
kafasında bir soruyu çözmeye çalışmak Verb
kafasında bir soruu çözmeye çalışmak Verb
(a) kuluçkaya yatmak, (b) nazik durumda olmak.
iğne üzerinde oturmak Verb
huzursuz olmak Verb
iğne üzerinde oturmak Verb
diken üstünde oturmak Verb
.: birini ezmek, haddini bildirmek.
I won't be sat upon: kendimi ezdirmem.
ilişmek Verb
tarafsız kalmak.
ihtiyatlı davranmak Verb
meseleyi örtbas etmeye çalışmak.
baskı politikası uygulamak Verb
tahta geçmek, hükümdar/kral olmak.
diken üzerinde oturmak Verb
bir volkanın tepesinde oturmak Verb
birinin karşısında oturmak Verb
(a) baloda bir dansa kalkmamak, oyuna katılmamak.
sit out a dance with someone: (baloda) birisiyle
dansetmeyip konuşmak. (b)
sit through ile ayni anlama gelir. (canı sıkılsa bile) sonuna kadar oturmak/sabretmek.
sit a lecture out: bir dersi sabrederek sonuna kadar dinlemek.
sıkışıp başkasına da yer vermek.
sit over a book: bir kitaba kapanmak.
(ticarette, toplumsal hayatta) başarılı olmak, işleri yolunda gitmek.
With profits up 125% their company is sitting pretty.
oturtmak Verb
uslu durmak Verb
yerinden kımıl-damamak, harekete geçmemek, sıkı durmak, sonucu beklemek, dediğinden vazgeçmemek.
durumunu/fikrini değiştrimeden beklemek.
(a) dik oturmak.
sit up in bed: yatakta doğrulup oturmak. (b) yolunu beklemek.
sit up for someone:
birini bekleyerek yatmamak.
Don't sit up (for me) if I'm late: Gecikirsem beni bekleme, yat.
sit up late: geç vakte kadar (yatmayıp) oturmak. (c) ilgi göstermek.
make someone sit up
k.d. birini şaşırtmak, şiddetle azarlamak.
sit up to the table: sandalyesini masaya yaklaştırmak.
şaşırmak, korkmak, heyecanlanmak.
geç vakte kadar oturmak Verb
gece geç yatmak Verb
oturmak Verb
(yanında oturarak) hastaya bakmak.
sınava girme izni verilmiş olmak Verb
sınava girmeye izin verilmiş olmak Verb
sınava girmeye izin zni verilmiş olmak Verb
kongre toplantısı yapmak Verb
protected area Noun, Urban Planning
Seth Proper Name, Religion-Faith

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. bk. sıyt
  2. Târih öncesinden günümüze kadar gelen ve ... eden eser veya kalıntı