with

  1. Adposition ile.
    I will go with you. I dealt with the problem. He agreed with me.
  2. Adposition yanında, … ile beraber/ birlikte.
    He fought with his brother against the enemy. Come with me.
  3. Adposition kullanarak, vasıtasile.
    cut meat with a knife.
  4. Adposition …'den/dan, … sebebile/yüzünden.
    to die with pneumonia. to pale with fear.
  5. Adposition … de/da, bölgesinde.
    It is day with us while it is night with Chinese.
  6. Adposition -e karşı, … ile.
    He fought with his brother over inheritance.
  7. Adposition yanın(d)a, nezdin(d)e, -e, -a.
    to leave something with a friend. Leave the books with my mother.
  8. Adposition … üzerine, …'den hemen sonra, akebinde.
    And with that last remark, she turned and left.
  9. Adposition - ile aynı fikirde.
    I'm with you there: O konuda seninle aynı fikirdeyim.
    Are you with me in
    thinking he's right? 10. -e rağmen. with all his size he was not a strong man. with all your advantages, you are not a success.
    with all his wealth he is not happy: Bütün servetine rağmen mutlu değildir.
emirlere göre hareket etmek Verb
alacaklılarıyla anlaşmak Verb
alacaklılarla anlaşma
birine akıl vermek Verb
biriyle bir şey için ortaklık yapmak Verb
bir şirkete hayat sigortası yaptırmak Verb
(Br) bir şirkete hayat sigortası yaptırmak Verb
sözünü eylemle desteklemek Verb
ödemelerinde hep gecikmek Verb
ödemelerinde gecikmek Verb
borçlarını ödemede gecikmek Verb
programda gecikmek Verb
işinde geri geri kalmış olmak Verb
işini yetiştirememek Verb
ödemelerinde geç kalmak Verb
kirasını zamanında ödememek Verb
işini gününe yetiştirememek Verb
parasını dilediği gibi harcamak Verb
parasını cömertçe harcamak Verb
kendi bombasıyla kendini uçurmak Verb
kendi kuyusunu kazmak, kendi kazdığı kuyuya düşmek, kendi plânının kurbanı olmak.
cevap bekleyen birikmiş mektupları olmak Verb
kiralarını ödemede gecikmek Verb
meslektaşlarıyla toplantı halinde olmak Verb
yükümlülüklerini yerine getirmemek Verb
çevresiyle uyum içinde olmak Verb
komşularıyla iyi ilişkiler içinde olmak Verb
işverenin gözünden düşmek Verb
birine çıraklık yapmak Verb
artık hiç şansı kalmamış olmak Verb
düğüm üstüne düğüm atmak Verb
parasını sakınmadan harcamak Verb
parasını esirgemek Verb
işinde epey ilerlemiş olmak Verb
köşeye sıkıştırılmış durumda olmak Verb
işi için yanıp tutuşmak Verb
bir şeyle meşgul olmak Verb
bütün gücüyle, olanca kuvvetiyle, canını dişine takarak.
He worked with all his might and main.
işine devam etmek Verb
… ile kader birliği yapmak, mukadderatını/talihini … ile birleştirmek, kaderde ortak olmak, kaderini/nasibini … ile paylaşmak.
kaderini biriyle paylaşmak Verb
mahcup/rezil olmak, fena vaziyette/suçüstü yakalanmak.
He thought he could succeed in robbery, but
he got caught with his pants down.
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Verb
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Verb
alacaklılarıyla anlaşmak Verb
alacaklılarıyla uzlaşmak Verb
alacaklıları ile uzlaşmak Verb
konkordato yapmak Verb
alacaklılarıyla anlaşmak Verb
alacaklılarla konkordato yapmak Verb
alacaklılarla anlaşma
borçlunun konkordato akdetmesi
(Br) avukatına danışmak Verb
avukatına danışmak Verb
(Br) avukata danışmak Verb
akranlarıyla arkadaşlık etmek Verb
işçi arkadaşlarına danışmak Verb
iş arkadaşlarına danışmak Verb
kişinin kendi fikrine tamamıyla ters düşmek Verb
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme Noun, International Law
(a) birisine rüşvet vermek, (b) para ile fala baktırmak.
biriyle yazışmayı kesmek Verb
bir şeyi çok istemek Verb
iş başında ölmek Verb
(=
Brit.:
die in one's boots): (a) eceli kaza ile ölmek, işinin başında/faal vaziyette
iken ölmek. (b) savaşarak/harpte ölmek.
maaşından memnun değil
işini üstün bir başarıyla yapmak Verb
işinıüstün başarıyla yapmak Verb
bir şeyi göz göre göre yapmak.
postu kurtarmak, canını zor kurtarmak.
yazışmaları birikmek Verb
ödemelerinde gecikmek Verb
kiralarını düzenli ödememek Verb
kirasını ödemede gecikmek Verb
iş inde geri kalmış olmak Verb
işinde geri kalmış olmak Verb
boş zamanını okuyarak doldurmak Verb
radyosuyla kendini eğlendirmek Verb
sağlığıyla oyun oynamak Verb
işinde ilerlemek Verb
çalışmalarını ilerletmek Verb
biriyle başa çıkmak Verb
işini bitirmek Verb
planlarını uygulamak Verb
tasarılarını gerçekleştirmek Verb
gözleri dolmak Verb
birine akıl vermek Verb
kendi kazdığı kuyuya düşmüş
en iyileriyle rekabet edebilir durumda olmak Verb
birine güvenerek saygı göstermek Verb
kendi önemiyle doygun halde
ihtiyaçlara uygun gelir
ihtiyaçlarına uygun gelir
kişisel çıkarlarına müdahale etmek Verb
özel menfaatleriyle çatışmak Verb
biriyle olan bağlantılarını korumak Verb
birini sözle paylamak Verb
parasını cömertçe harcamak Verb
kulağı kirişte beklemek.
can kulağıyla dinlemek Verb
bilinç altından dinlemek Verb
akranlarıyla yaşamak Verb
halkın gözünde itibarıni kaybetmek Verb
information zihnini fuzuli bilgilerle doldurmak Verb
alacaklılarla uzlaşmaya varmak Verb
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Verb
servetini eritmek Verb
biriyle hesaplaşmak Verb
barışmak, uzlaşmak, sulh yapmak.
rezervasyonunu doğrudan hava şirketine yaptırmak Verb
giysileri üzerine kendi adını yazmak Verb
tezli yüksek lisans Noun, Education-Training
becerisini rakibininkiyle ölçmek Verb
biriyle gücünü sınamak Verb
hazırlıksız yakalanma
bütün parasını harcamak Verb
çocuğundan ayrılmak Verb
parasından ayrılmak Verb
parasını har vurup harman savurmak Verb
birinin sağlığı ile oynamak Verb
sağlığıyla oynamak Verb
sağlığı ile oynamak Verb
konuşma sına devam etmek Verb
konuşmasına devam etmek Verb
işine devam etmek Verb
kendi bindiği dalı kesmek Verb
kendi menfaatine halel getirmek Verb
feleğe küsmek Verb
aletlerine kızmak Verb
biriyle dostluğunu yenilemek Verb
kaçma ve delilleri karartma tehlikesi Noun, Criminal Law
geliriyle geçinmek Verb
kendi gözüyle görmek Verb
birine çıraklık yapmak
ihbarını biri aracılığıyla yapmak Verb
alacaklılarıyla anlaşmak Verb
alacaklıları ile hesaplaşma
biriyle irtibatını kesmek Verb
alışverişi kesmek Verb
son kuruşunu biriyle paylaşmak Verb
vasıtalarda ters oturmak Verb
eşek gibi çalışmak Verb
tıksırmak Verb
birini memnun etmek için düşündüğünden başka türlü ağız kullanmak Verb
şaka yollu konuşmak Verb
katılırcasına gülmek, gülmekten kasıkları çatlamak.
şefiyle iyi olmak Verb
dinleyicilerini büyülemek Verb
okurlarını sürüklemek Verb
bir işi itinayla yapmak Verb
bir konu hakkında milletvekiline başvurmak Verb
… : gidip … in yanına yerleşmek.
… ile kader birliği yapmak, mukadderatını/talihini … ile birleştirmek, kaderde ortak olmak, kaderini/nasibini … ile paylaşmak.
kaderleri bir olmak Verb
kaderini biriyle paylaşmak Verb
birisiyle kader birliği yapmak, kaderleri bir olmak.
bir şirkete hayat sigortası yaptırmak Verb
mosmor kesilmek (argo) Verb
kiralarını ödemede gecikme
dokunmak Verb
(-in) duygularıyla oynamak Verb
çelmelemek Verb
protesto maksadıyla ayağa kalkıp toplantıyı terketmek.
protesto olarak ayağa kalkıp mitingden çıkmak Verb
alnı açık yürümek Verb
başı dik yürümek Verb
başı kalkık yürümek Verb
başı dik yürümek Verb
zamanını önemsiz şeyler için boşuna harcamak Verb
alay edercesine, alay için, müstehziyane, gayrı samimî olarak.
“How beautiful you look!” she said
to the ugly girl, with (her) tongue in (her) cheek.
ayaklı Adjective
(a) gayretle, şevkle, seve seve, ciddiyetle, hararetle, (b) samimiyetle, içtenlikle, bütün kalbiyle.
bütün gücüyle, olanca kuvvetiyle, canını dişine takarak.
He worked with all his might and main.
aptal görünme
aptal durumuna düşmüş olma
(savaş vb.) son bir gayretle, mezbuhane, can havliyle, canını dişine takarak, ric'at hattı kesilmiş olarak.
ölmek var dönmek yok, geri dönüş imkânsız.
kavgacı horoz gibi dövüşmeye hazır
kendi eli ile
acemice, tecrübesizce, hazırlıksız, can sıkıcı/mahcup edici durumda.
be caught with one's pants down:
gafil avlanmak, hazırlıksız yakalanmak.
göğsü bağır açık
yarım ağızla, âdet yerini bulsun diye, ciddiyetten/samimiyetten uzak, yapmacık bir eda ile.
deli gibi çalışmak Verb