1. doğru yoldan ayrılmış, yanlış yol tutmuş, yolundan çıkmış, yolunu şaşırmış.
    to go astray: sapıtmak,
    kötü yola sapmak/sürüklenmek, yanlış yere gitmek, yanılmak, yanlışlık yapmak.
    I have gone astray somewhere in my calculation: Hesabın bir yerinde yanlışlık yaptım.
  2. sapıtmış, sapmış, yanlış yola sürüklenmiş.
    to lead astray: ayartmak, azdırmak, baştan çıkarmak,
    kötü yola sevketmek.
    The attractions of the big city soon led the young man astray: Büyük şehrin zevk ve eğlence hayatı kısa zamanda genç adamı ayarttı. “
    Guide us to the straight path, the path of those whom You have favored, nor of those who have incurred Your wrath, nor of those who have gone astray.”: Bizi doğru yola ilet, nimetlendirdiğin kişilerin yoluna, gazebe uğramışların ve sapmışların yoluna değil.”
    “Kur'anı Kerim, N.J. Dawood tercümesi, Fatiha Suresi.”
yanlış yöne gönderilmiş sevkıyatlar için ek ücret yoktur
koliler halinde gelen mal
yoldan sapmak Fiil
(a) yoldan çıkmak, yolunu sapıt(tır)mak/şaşır(t)mak, yanlış yola sevketmek.
ayartmak Fiil
birini yoldan çıkarmak Fiil