1. (a) şimdilik, şimdiye kadar.
    We have built 3 houses so far. (b)
    I can only trust him so far:
    Ona ancak bir dereceye kadar güvenebilirim.
    He accepts teasing just so far and then he gets angry: Şakaya bir dereceye kadar dayanır, sonra kızar.
  2. (a) şimdiye kadar, şimdilik.
    so far forth: bu dereceye kadar. (b) o kadar uzak.
… kadar, … derece(de).
We went as far as the town: Şehre kadar gittik.
I will help you as far
as I can: Elimden geldiği kadar sana yardım ederim.
as far as I am concerned: bence, bana kalırsa, bana sorarsan.
as far as he is concerned: ona kalırsa, ona sorarsan.
as/so far as I know: bildiğime göre, bildiğim kadarı.
as/so far as I can foresee: tahminime göre.
as far as the eye can see: göz alabildiğine.
as far back as I can remember: hatırlıyabildiğim kadarı.
As far back as 1948: Ta 1948 yılında.
… derece(sin)de, … kadar, ne kadar … ise o kadar …
In so far as we can believe these facts we will
use them.
(In) so far as I know: Bildiğim kadar.
… şöyle dursun, … bir yana, -den vazgeçtik, … yerine/yerde.
So far from taking my advice, he went
and did what I warned him against: Nasihatimi tutmak şöyle dursun, gidip yapma dediğimi yaptı.
şimdiye kadar hoş/âlâ, şimdilik işler yolunda.
yapacak kadar alçalmak Fiil
… derece(sin)de, … kadar, ne kadar … ise o kadar …
In so far as we can believe these facts we will
use them.
(In) so far as I know: Bildiğim kadar.
… bakımından, cihet(iy)le, …'e bakılırsa, … itibarıyla/hasebiyle.
He was German in so far as he was
born in Germany, but he became an American citizen in 1946.