Ingilizce-Türkçe Çeviri

  1. Fiil atmak, fırlatmak.
    to throw a ball.
  2. Fiil (ışık/gölge vb.) düşürmek.
  3. Fiil (söz, bakış vb.) yöneltmek, tevcih etmek, çevirmek.
  4. Fiil koymak, yerleştirmek.
    to throw a man into prison. to throw a bridge across a river.
  5. Fiil giyivermek, arkasına alıvermek.
    to throw a shawl over one's shoulder.
  6. Fiil, Makine kolu çevirerek (makası/şalteri vb.) (a) açmak/kapamak.
    to throw a switch: şalteri basmak(b) vermek.

    to throw the current: akım vermek.
  7. Fiil (çömlek) şekillendirmek.
    He threw the clay into a vase.
  8. Fiil görevlendirmek.
    The FBI threw every available agent into the case.
  9. Fiil (yumruk vb.) aşketmek, vurmak, atmak.
    He threw a hard left to the chin.
  10. Fiil (güreş) yere atmak, yıkmak/düşürmek.
  11. Fiil iltimas yapmak için kumarda/yarışta yenilmek.
  12. Fiil (zar) atmak.
  13. Fiil (at vb.) binicisini yere atmak/düşürmek.
  14. Fiil (hayvan) yavrulamak.
  15. Fiil ipeği büküp ibrişim yapmak.
  16. Fiil şaşırtmak, hayrete düşürmek, afallatmak.
    Her nastiness really threw me.
  17. Fiil
    to throw a party: (parti) vermek, (ziyafet) çekmek.
  18. Fiil etkilenmesine sebep olmak.
  19. Fiil ânide yönünü değiştirmek.
  20. Fiil oy vermek.
  21. Fiil atış, atma.
  22. Fiil atım, atış mesafesi.
    a stone's throw: bir taş atımı mesafesi.
  23. Fiil atkı, eşarp, boyunbağı, dize örtülen küçük battaniye.
  24. Fiil, Makine makas kolunun açılıp kapandığı mesafe.
Ingilizce-Türkçe çeviriler: Atalay Sözlügü, 1. Basim

Ingilizce-Türkçe Ilgili Terimler

cast/throw something in someone's teeth
bir şeyi birinin yüzüne vurmak, yüzüne karşı söylemek.
stone's throw
yakın, bir taş atımı (mesafe). İsim
throw all one's resources into a job
bütün kaynaklarını bir işe tahsis etmek Fiil
throw away one's leisure time
boş zamanını öldürmek Fiil
throw away one's life
hayatını heder etmek.
throw dust in (someone's) eyes
(birini) aldatmak, yanıltmak, gözünü küllemek, yanlış yola sevketmek.
The escape plan depended on
his success in throwing dust in the eyes of the police.
throw dust in one's eyes
aldatmak, gözünü küllemek/görmez hale koymak.
throw in one's hand
yenilgiyi/mağlûbiyeti kabul etmek, pes demek, vazgeçmek.
throw in one's lot with …
… ile kader birliği yapmak, mukadderatını/talihini … ile birleştirmek, kaderde ortak olmak, kaderini/nasibini … ile paylaşmak.
throw in one's lot with sb
kaderleri bir olmak Fiil
throw in one's lot with sb
kaderini biriyle paylaşmak Fiil
throw in one's lot with someone
birisiyle kader birliği yapmak, kaderleri bir olmak.
throw in one's teeth
meydan okumak, hakaret etmek.
throw off one's mask
maskesini çıkarmak Fiil
throw off one's pursuers
takipçilerinden kurtulmak Fiil
throw one's break upon the waters
karşılığını beklemeden iyilik etmek Fiil
throw one's cap over the windmill
her türlü tedbiri göz ardı etmek Fiil
throw one's hat into the ring
bir işe talip olmak Fiil
throw one's money about
parasını saçmak Fiil
throw one's money about
para saçmak Fiil
throw one's weight about
/
around: ağırlığını koymak, nüfuzunu kullanarak istediğini yaptırmak.
throw one's weight around
kuvvetini hissettirmek, ağırlığını koymak, ağır basmak.
throw oneself at someone/someone's head
birinin dostluğunu/sevgisini kazanmaya çalışmak.
throw oneself to someone's mercy
birinin insafına/merhametine sığınmak,
k.d. ocağına düşmek.
throw open one's house to sb
evini birine açmak Fiil
throw up one's cards
oyunu bırakmak Fiil
throw up one's dinner/cookies
kusmak, istifrağ etmek.
throw up one's hand
ümitsizce bırakmak.
throw up one's hands
yenilgiyi kabul etmek, pes demek.
throw up one's job
işini bırakmak, istifa etmek.
throw/toss one's hat in the ring
(siyasî bir mevki için) adaylığını koymak.
throw/toss one's hat in the ring
hat1 (7).
within a stone's throw
iki adımlık mesafede
within a stone's throw
bir taş atımı uzaklıkta
discus throw
disk atma İsim, Spor
free throw
(basketbol) serbest atış. İsim
free throw
foul shot
hammer throw
çekiç atma.
hammer thrower: çekiç atıcı.
javelin throw
javelin ile ayni anlama gelir. cirit atma.
throw … into a fit
…i çılgına çevirmek Fiil
throw … into a fit
…i delirtmek Fiil
throw a bridge
köprü kurmak Fiil
throw a curve
gafil avlamak, faka/tongaya bastırmak, şaşırtmak, müşkül mevkide bırakmak.
The newspaper reporter
threw the politician a curve by asking him an unexpected question he couldn't answer.
throw a debtor into bankruptcy
borçluyu iflasın kucağına atmak Fiil
throw a fit
çok kızmak/öfkelenmek, tepesi atmak.
throw a game
oyunda şike yapmak.
throw a gun on sb
(US) birine silah doğrultmak Fiil
throw a kiss
el ile öpücük göndermek.
throw a light on sth
bir şeye ışık tutmak Fiil
throw a motion out
önergeyi kabul etmemek Fiil
throw a party
parti vermek Fiil
throw a picket line
grev gözcüsü hattı tespit etmek Fiil
throw a prediction off
kehanete kulak asmamak Fiil
throw a regiment into action
bir alayı savaşa sokmak Fiil
throw a rope to sb
birine yardım etmek Fiil
throw a scheme overboard
projeden vazgeçmek Fiil
throw a scheme overboard
bir plandan tamamıyla vazgeçmek Fiil
throw a scheme overboard
bir projeden vazgeçmek Fiil
throw a sop to
önüne kemik atmak.
throw a sop to cerberus
rüşvet vermek Fiil
throw a sop to cerberus
yatıştırmak için bir şey vermek Fiil
throw a sop to sb
birinin önüne kemik atmak Fiil
throw a tantrum
kırıp dökmek, öfkeyle tepinmek.
throw a wobbly
sinir krizi geçirmek Fiil
throw an obligation on sb
birine bir yükümlülük yüklemek Fiil
throw away
(a) atmak, ıskarta etmek, çöpe atmak, (b) ziyan/israf/heba etmek, (c) vazgeçmek, kaçırmak.
throw away
an opportunity: bir fırsatı kaçırmak.
He threw away a college education.
(of a girl) throw herself away: (kız) kendini ziyan etmek.
throw away a good opportunity
iyi bir fırsat kaçırmak Fiil
throw away an opportunity
bir fırsatı boşa harcamak Fiil
throw away handfuls of money
avuç avuç para saçmak Fiil
throw back
(a) durdurmak, geciktirmek, ilerlemesini engellemek, aksatmak, geri atmak, (b) önceki hale dönmek, rücu
etmek, (c) ataya çekmek, (d)
throw back at someone: birinin evvelce söylediklerini yüzüne vurmak. (e)
be thrown back upon someone/sth: bir kimseye/şeye geri dönmeye mecbur olmak.
throw carded
atım
throw cold water on
ümidini/cesaretini kırmak.
throw cold water on
hevesini kaçırmak, soğutmak, küçümsemek, alaya almak, …'e itiraz etmek. 19
troubled waters: müşkül durum.
throw cold waters on sth
birinin şevkini kırmak Fiil
throw dice
zar atmak Fiil
throw down the gauntlet
(or
glove): meydan okumak.
throw down the gauntlet to ...
...'i düelloya davet etmek Fiil
throw down the gauntlet to ...
...'e meydan okumak Fiil
throw goods into the market
piyasaya mal sürmek Fiil
throw goods on the market
piyasaya mal dökmek Fiil
throw in
(a) ilâveden/caba olarak vermek, (b) gündeme/plana ilâve etmek, (c) içeri atmak, birbirine geçirmek,
(d) katılmak, işbirliği yapmak, (e) (iskambilde) kartlarını ortaya koymak.
throw in a word: söze karışıp bir şey söylemek.
throw in the sponge
sponge (12).
throw in the towel
yenilgiyi kabullenmek, pes demek.
throw in the towel
pes demek, yenilgiyi kabul etmek, boyun eğmek, teslim olmak.
throw in with sb
(US) biriyle ortak bir şey yapmak Fiil
throw in with someone
birisiyle kader birliği yapmak, kaderleri bir olmak.
throw into disorder
karışıklığa neden olmak Fiil
throw into sharp relief ...
...'i tartışmaya açmak Fiil
throw into sharp relief ...
...'i gündeme getirmek Fiil
throw into sharp relief ...
...'i apaçık ortaya koymak Fiil
throw into sharp relief ...
...'i gözler önüne sermek Fiil
throw into the discard
dosyalamak Fiil
throw into the discard
bir soruna kapanmış nazarıyla bakmak Fiil
throw into the fire
ateşe atmak Fiil
throw into the shade
gölgede bırakmak Fiil
throw it into second gear
ikinci vitese atmak Fiil
throw light on
aydınlatmak, ışık tutmak.
throw money
bahşiş
throw money about like dirt
para saçmak Fiil
throw money above like dirt
etrafa para saçmak Fiil
throw money away
saçıp savurmak Fiil
throw money down the drain
parasını boşuna harcamak Fiil
throw money down the drain
parasını boşa harcamak Fiil
throw mud at
çamur atmak.
throw off
(a) çıkarıp atmak, çıkarmak, üstünden atmak, (b) kaçmak, firar etmek, -den kurtulmak, (c) saçmak, yaymak,
(d) çabucak yapıvermek, (e) karıştırmak, tavla oyununda pul almak.
throw off a burden
bir yükten kurtulmak Fiil
throw off a committee
bir kuruldan atmak Fiil
throw off a troublesome acquaintance
sıkıcı bir tanıdıktan kurtulmak Fiil
throw on the market
piyasaya çıkarmak Fiil
throw oneself about
kendini yerden yere atmak, çırpınmak.
throw oneself into
seve seve/hızla/azimle girişmek, atılmak.
throw oneself into work
kendini işe vermek Fiil
throw open
açmak, bütün engelleri ortadan kaldırmak.
throw open the door: kapıyı itip ardına kadar açmak
throw open to the public
halka açmak Fiil
throw out
(a) dışarı atmak, çıkarmak, kovmak, işinden atmak.
throw (someone) out of work: birini işinden
atmak. (b) önermek, (ortaya) lâf /teklif atmak, ileri sürmek, (c) reddetmek, ıskarta etmek, başından savmak, (d) kafadan atmak, düşünmeden konuşmak, (e) ışık yaymak/neşretmek, (f) (bitki vb.) sürmek.
throw out one's chest: göğsünü kabartmak.
throw out a bill
bir önergeyi reddetmek Fiil
throw out a bill
bir kanun tasarısını reddetmek Fiil
throw out a bill
kanun tasarısını reddetmek Fiil
throw out a case
bir davayı kabul etmemek Fiil
throw out a feeler
iskandil etmek Fiil
throw out a feeler
yoklamak Fiil
throw out a motion
bir önergeyi kabul etmemek Fiil
throw out a question
bir konu ortaya atmak Fiil
throw out a speaker
bir hatibi (a) kapı dışarı atmak, (b) bozmak.
throw out an orator
hatibi şaşkına çevirmek Fiil
throw out light
ışık yaymak Fiil
throw out of gear
vitesi boşa almak Fiil
throw out of kilter
düzenini bozmak Fiil
throw out of work
işten atmak Fiil
throw out power
iktidardan düşürmek Fiil
throw out power
iktidardan düşmek Fiil
throw out shaft of clutch
debriyaj mili
throw over
vazgeçmek, terketmek, bırakıp gitmek.
throw over a friend
bir dostu terk etmek Fiil
throw over the monetary traces
para kısıtlamalarından vazgeçmek Fiil
throw overboard
defetmek, terketmek, başından savmak, sepetlemek.
We had to throw all our plans and start again from the scratch.
throw overboard
atmak, başından atmak, terketmek.
throw propriety to the winds
görgüyü elden bırakmak Fiil
throw prudence to the winds
tedbiri elden bırakmak Fiil
throw rug
ufak halı, seccade.
throw rug
ufak halı parçası.
throw someone in bankruptcy
birini iflasa sürüklemek Fiil
throw someone in the clink
kodese tıkmak Fiil
throw someone into prison
birini hapse atmak Fiil
throw someone off the payroll
birini bordrodan çıkarmak Fiil
throw someone off the scent
birini doğru izden ayırmak Fiil
throw something into confusion
bir şeyin düzenini bozmak Fiil
throw something into the air
savurmak Fiil
throw something into the bargain
bir şeyi caba olarak vermek Fiil
throw something violently
savurmak Fiil
throw stones at
taşlamak Fiil
throw stones at sb
birine taş atmak Fiil
throw the blame on
atmak Fiil
throw the book
en ağır cezaya çarptırmak, paylamak, haşlamak.
throw the book at
(a) (sanığa bütün suçları için) en ağır cezayı vermek, (b) (çocuğu) şiddetle cezalandırmak.
Say that
again and I'll throw the book at you: Bir daha söylersen ağzını yırtarım.
throw the car into gear
otomobili vitese geçirmek Fiil
throw the hatchet
tıraş etmek Fiil
throw the hatchet
atmak Fiil
throw the hatchet
mübalağa etmek Fiil
throw the lock
sürgülemek.
throw to the dogs
israf/ziyan etmek, itin önüne atmak.
throw to the wind
(a) aldırış etmemek, önem vermemek, savsamak, kulak asmamak, (b) saçıp dağıtmak, savurmak.
throw caution
to the wind: sonunu düşünmeden hareket etmek, ihtiyatı elden bırakmak.
throw together
(a) yapıvermek, yapıp çatmak, derme çatma kurmak, restgele birleştirmek, (b) bir araya getirmek, birleştirmek.
throw up
(a) kusmak, (b) acele kurmak/bina etmek, (c) hatasını yüzüne vurmak, kusur bulmak, eleştirmek, tenkit
etmek.
He threw up her mistakes to her until she couldn't stand it any longer. (d) atmak, fırlatmak, (e) vazgeçmek, (f) istifa etmek.
throw up a frost
işi bırakmak Fiil
throw up a frost
işten ayrılmak Fiil
throw up a job
işten ayrılmak, işi bırakmak/terketmek.
throw up a window
pencere açmak.
throw up the sponge
(boksta) yenildiğini kabul etmek, pes demek.
throw up while drunk
ötmek Fiil
(money) to throw around
ekmek Fiil
(opportunity) to throw away
tepmek Fiil
free throw line
foul line ile ayni anlama gelir. (basketbolde) sepetten 4.5 m. ötede faul atışlarının yapıldığı çizgi.
free throw line
foul line (2).
shed/throw light on
aydınlatmak, açıklamak, tavzih etmek, vuzuha kavuşturmak.
throw light on a subject: bir konuyu
aydınlatmak/açıklamak.
That throws a light on many things.
Can you throw any light on this question? Bu soruyu biraz açıklar mısınız?
to shed/cast a new light on a subject: bir konuya yeni bir vuzuh/açıklık kazandırmak.
sling/throw mud at
iftira etmek, kara sürmek, çamur atmak/sıçratmak.
Ingilizce-Türkçe terim çevirileri: Zargan Ltd.