müspet şart (olumlu bir eylemin yerine getirilmesini gerektiren şart
olumlu bir hareketin yapılmasını gerektiren şart
bir hadiseyi tasdik eden şart
yaklaşmada rölantide çalışma
oldukça iyi durumda olmak
Verb
imzalanan sözleşmedekilerden daha iyi şartlar mevcutsa bunların aynen yürürlükte kalacağı klozu
sınır koşulu
Information Technology
tarafların iradeleri dışındaki şart (gerçekleşmesi tarafların iradelerine bağlı olmayan şart
tarafların iradeleri dışındaki şart
gerçekleşmesi tarafların iradelerine bağlı olmayan durum
hal, durum, vaziyet.
The car's in poor condition. weather condition: hava durumu.
in the present condition: bu durumda.
in good condition: iyi durumda.
out of condition: işe yaramaz durumda.
Noun
koşul, şart, kayıt, sınırlama.
conditions of acceptance: kabul şartları.
under certain conditions:
bazı koşullar/şartlar altında.
conditions laid down in an agreement: anlaşma/sözleşme koşulları.
to impose conditions on someone: birine şartlar yüklemek.
Noun
(a) sağlık durumu.
physical/mental condition: beden/ruh sağlığı.
You could improve your condition by running every day.
He's out of condition: Sağlık durumu iyi değil/(sporcu) formundan düşmüş.
keep oneself in condition: idmanlı olmak.
She's in an interesting condition: Gebedir/hâmiledir.
Walk to work every day and you'll soon be back in condition: İşine her gün yürüyerek gidersen yakında vücudun formuna girer. (b) hastalık, bedenî rahatsızlık.
He has a heart condition: Kalbinden rahatsızdır.
a liver condition: karaciğer hastalığı.
a nervous condition: sinir hastalığı.
a skin condition: deri hastalığı.
Noun
sosyal durum/sınıf, medenî hal.
the condition of workers. to change one's condition: evlenmek,
medenî hali değiştirmek.
people of humble condition: az gelirli kimseler.
people of every condition: her sınıftan halk (zengin, fakir vb.).
Noun
protasis (1).
Noun, Grammar
koşul, şart: bir başka şeyi olanaklı kılan şey.
Noun, Logic
iyi bir hale/uygun duruma getirmek, durumunu düzeltmek, islâh etmek, formuna sokmak/girmek.
You need to condition yourself if you're to play in football match on Friday.
Verb
alış(tır)mak.
I'm conditioned to the cold: Soğuğa alışkınım.
Verb
havalandırmak, havasını temizlemek/değiştirmek, serinletmek.
Verb
şart koşmak, kayıt/şart altına sokmak, sınırlandırmak.
The amount of money I spend is conditioned by the amount I earn: Sarfedeceğim para kazancımla sınırlıdır.
Verb
(a) öğrenciyi şartlı olarak (ileride sınavını başarmak şartıyla) geçirmek, (b) şartlı olarak sınıf geçmek.
Verb
(bir malın şartnameye uygunluğunu tespit için) denemeye tâbi tutmak.
Verb
koşullandırmak, şartlandırmak, bazı amaçlara göre eğitmek.
The scientist conditioned the dog to jump each time it heard the bell.
Verb, Psychology
sona erdirici sebep
Noun, Law
türlü eylemlerin yapılmasını öngören şart
gerçekleşmesi durumunda akdin infisahını ve o ana kadar ifa olunan edimlerin iadesini veya eski hale
getirilmesini gerektiren koşul
infisahi şart (gerçekleşmesi durumunda akdin infisahını ve o ana kadar ifa olunan edimlerin iadesini
veya eski duruma getirilmesini mucip olan şart
mali durumun gözden geçirilmesi
ölümle sonuçlanabilecek sağlık sorunu
Noun, Medicine
ölüme sebep olabilecek sağlık sorunu
Noun, Medicine
bir koşulu yerine getirmek
Verb
bir şartın gerçekleştirilmesi
bir şartın gerçekleştirilmesi
şartın yerine getirilmesi
imkânsız şart (yerine getirilmesi veya gerçekleşmesi hukuken veya maddeten olanaksız koşul
imkânsız şart (yerine getirilmesi veya gerçekleştirilmesi hukuk açısından ve maddi bakımdan olanaksız olan şart
kabul edilebilecek durumda
bir şeyi şart koşmak
Verb
Marshall-Lerner koşulu
Noun, Economics
sağlık sorunu
Noun, Medicine
tıbbi sorun
Noun, Medicine
tıbbi durum
Noun, Medicine
rahatsızlık
Noun, Medicine
bir koşulu yerine getirmek
Verb
taraflardan birinin iradesiyle birlikte irade dışı bir olaya bağlı şart
taraflardan birinin iradesi ile birlikte gayri iradi bir hadiseye bağlı olan şart
bileşimden yeni ayrılma, açığa çıkma, elemanın bileşimden ayrıldığı andaki durumu.
menfi şart (bir şeyin yapılmamasını öngören koşul ; bir fiilden çekinme yükümlülüğü yükleyen koşul
menfi şart (bir şeyin yapılmamasını tazammun eden şart
bir şeyin yapılmamasını öngören koşul
hayat sigortasında vadesi gelen prim ödenmemiş olsa dahi poliçede belirtilen bazı hakların devam etmesi
şartın yerine getirilmemesi
bir olayın yer alması için gerekli şart
müspet şart (bir şeyin yapılmasını ya da bir olayın meydana gelmesini öngören şart
mümkün şart (gerçekleşmesi maddeten veya hukuken olanaklı olan koşul
gerçekleşmesi maddeten ya da hukuken olanaklı olan koşul
iradi şart (gerçekleşmesi taraflardan birinin iradesine bağlı koşul
gerçekleşmesi taraflardan birinin iradesine bağlı şart
gerçekleşmesi taraflardan birinin iradesine bağlı koşul
sözleşme hükümlerinin yürürlüğe girmesi için gerçekleşmesi gereken şart
taliki şart (mukavele hükümlerinin yürürlüğe girmesi için gerçekleşmesi gereken şart ; önce gelen şart
aktin gaye ve konusuna aykırı olan saçma ve anlamsız şart
akdin amaç ve konusuna aykırı olan saçma ve anlamsız koşul
bir yükümlülük yükleyen koşul
bir yükümlülük yükleyen şart
bir koşulun yerine getirilmesi
bir şartı yerine getirmek
Verb
tek şart (belirli bir tek olayın yer almasını veya bir işin yapılmasını gerektiren şart
tek şart (belirli bir olayın vukuunu ya da bir işin yerine getirilmesini gerektiren şart
standart sözleşme şartları
Noun
bir mukaveleye konulan ve mukavele hükümlerinin işlemeye başlamasından sonra gerçekleşmesi halinde akdin
infisahını gerektiren şart
akdin hükümlerinin talik olduğu şart
taliki şart (akdin hükümlerinin talik olunduğu şart
yerine getirilmeyen şartlar