yabancı ülkelerde yardım programında kesinti
yabancı ülkelere yardım programında kesinti
dal kesimi: çokdeğerli karmaşık bir işlevin, bir dalını tanımlamak için kullanılan ve tekil noktalardan oluşan eğri ya da doğru.
Noun
parlak kesim: elmas vb.'nin ağırlığından en az feda edip en çok parıltı gösterecek şekilde kesilmesi
(en çok 58 yüzlüsüne raslanan taban tabana iki piramit şeklinde 18-104 yüzlü cisim).
alabros: fırçavari saç kesimi/traşı.
Noun
bütçe kesintisi
Noun, Economics
bölüşmeli reasürans anlaşmasının feshedilmesi halinde
reasürörün cari rizikolar ve muallak hasarlarla ilgili sorumluluğunu da aynı zamanda sona erdiren hesap şekli
kesmek.
She cut the apple in two. This knife won't cut, it needs sharpening.
Verb
kamçılamak, şiddetle vurmak.
Verb
(duygularını) incitmek, rencide etmek, üzmek.
His sarcastic remark really cut me: Onun müstehzi
sözleri beni incitti.
She was cut to the quick: Ziyadesiyle üzüldü/incindi.
Verb
dilmek, dilimlemek.
to cut a loaf (of bread) into slices.
Verb
yontmak, yarmak, baltalamak, balta ile kesmek, testere ile kesmek/biçmek, kesip devirmek.
to cut timber.
Verb
(ekin/ot) biçmek, hasat etmek, (ot) doğramak.
to cut the grain or hay.
Verb
budamak, uçlarını kesmek/düzeltmek.
to cut one's nails.
Verb
katetmek, (yol, çizgi vb.) birbirini kesmek.
one line cutting another at right angle. The point where Sixth Avenue cuts Tenth Street.
Verb
kısaltmak, kısa kesmek.
to cut a speech.
Verb
yayını kesmek/durdurmak/sona erdirmek.
Verb
cut down: indirmek, tenzil etmek, azaltmak.
to cut prices. to cut down the TV sound.
Verb
(içkiyi) sulandırmak, su katmak.
to cut wine.
Verb
(mücevher) traş etmek, (elbise) biçmek.
Verb
kazmak, oymak, eşmek.
to cut a trench. to cut a hole in something.
Verb
(diş) çık(ar)mak.
Our baby's just cutting her first teeth.
Verb
cut out
k.d. durdurmak, son vermek, bırakmak, vazgeçmek.
Let's cut out the pretense. cut out that noise.
Verb
sansür etmek, istenmeyen kısımları kesip çıkarmak.
Censors cut movies.
Verb
ilişkiyi/alâkayı kesmek, görüşmemek, selamı/sabahı kesmek, tanımamak, görmemezlikten gelmek.
cut someone (dead): birini görmemezlikten gelmek.
Verb
(okulu/dersi) asmak, devam etmemek, derse gitmemek.
He cut the class to go to the movie.
Verb
(iskambil) desteyi kesmek/bölmek, bir kart çekmek.
Verb
topa vurup saptırmak veya fırıldatmak.
Verb, Sports
(plâğa/teype) seçme parçaları kaydetmek/çekmek.
Verb
(ses/müzik) kaydetmek.
Verb
(motoru) durdurmak veya yavaşlatmak.
Verb
kesilmek.
Butter cuts easily. The water was cut for two hours yesterday while the road was being repaired.
Verb
cut in/across/through: (kestirmeden) geçip gitmek/yürümek.
to cut across an empty lot.
Verb
(filmde, romanda) birdenbire bir vak'adan/sahneden öbürüne atlamak.
Verb
sapmak, âni yön değiştirmek.
Verb
(kırbaç vb. ile bir kimseye/hayvana) şiddetle vurmak.
Verb
kesilmiş, koparılmış.
cut flowers.
Adjective
çatlak, yarık, çatlamış, yarılmış.
Adjective, Botany
işlenmiş, hâkkedilmiş, yontulmuş.
cut diamond.
Adjective
(a) indirilmiş, tenzil edilmiş.
cut price: ucuz, indirimli/tenzilatlı fiyat.
cut-price food:
ucuz gıda.
a cut-price store: ucuzluk mağazası.
Adjective
hadım/iğdiş (edilmiş).
Adjective
dilim, parça.
a cut of pie.
Noun
(kasaplıkta) kesilmiş et parçası.
a cut of beef: sığır etinden kesilmiş bir parça (biftek, bonfile, kotlet vb.).
Noun
pay, hisse.
His agent's cut is 10%.
Noun
(kereste) kesilmiş/biçilmiş miktar.
Noun
kesme sonucu hasıl olan şey: kesik, yara, kanal, geçit vb..
Noun
biçki, biçme, biçim.
the cut of a dress.
Noun
çeşit, tür, tip, örnek.
We need a man of his cut in this firm.
Noun
geçit, (kesilerek açılan) yol.
a cut through the woods.
Noun
kesip çıkarma, oyma.
Noun
bir metinden çıkarılan parça.
Noun
(maaş) kesinti, (fiyat) indirim, tenzilat.
Noun
basılmış/basma resim.
Noun
tanımamazlıktan gelme.
Noun
(sınıfa) devamsızlık, devam etmeme, derse girmeme.
Noun
topa vurup saptırma.
Noun, Sports
(iskambil) deste kesme, kâğıt çekme.
Noun
bir sahneden birdenbire başkasına atlama.
Noun
kitabı keserek açmak
Verb
zavallı rolü oynamak
Verb
konuşmayı yarıda kesmek
Verb
ziyareti kısa kesmek
Verb
aşmak, üstün olmak, ötesine geçmek, sınırını geçmek.
The new tax program cut across party lines.
...'in aleyhine olmak
Verb
...'in elini zayıflatmak
Verb
(a) (ucunu kesip) kısaltmak, yontmak, (b) kısıtlamak, kısmak, azaltmak.
Steel production has been cut back in recent months. (c) durdurmak, tatil etmek, (d) geri dönmek, hızla dönüp geri gitmek.
hizmet işlerinde tensikat yapmak
Verb
servis işlerinde tensikat yapmak
Verb
(a) işin kolayına bakmak, kısa yolu/kolay yöntemi tercih etmek, kaçamak yolu ile bir işten sıyrılmak,
(b) tutumlu davranmak, gereksiz masrafları kısmak.
(a) kestirmeden gitmek.
I cut corners going home in a hurry. (b) tutumlu davranmak, masrafları
kısmak, tasarruf yoluna gitmek, (c) acele ve baştan savma yapmak.
(a)
cut down on ile ayni anlama gelir. azaltmak, kısmak, kısıtlamak.
Tom had to cut down expenses. The doctor told him to cut down (on) smoking and drinking. (b) (elbiseyi) küçültmek/daraltmak.
She cut down her old coat to fit her daughter. (c) (ağaç vb.) devirmek, kesmek.
to cut down a tree with an axe. (d) (kılıç, süngü vb.) vurup öldürmek, (e) (hastalık) öldürmek, sakat/kötürüm etmek.
The prince was cut down by a rare disease when only 25. (f) fiyatı indirmek, daha ucuz fiyata razı etmek.
At first they wanted $99, but we cut them down to $60.
bir makaleyi kısaltmak
Verb
fiyatlarda indirim yapmak
Verb
yaprak
Information Technology
(a) (araba) önüne geçmek, yolunu kesmek, iki taşıt arasına girmek.
A speeding car cut in and nearly caused an accident. (b) söze karışmak, (birisinin) sözünü kesmek.
Don't cut in while I am talking, you can say what you want later. (c) danseden çiftin eşini elinden almak, (d)
elekt. devreye girmek/sokmak, çalıştırmak.
He threw the switch and cut in the motor: Şalteri kapayıp motoru çalıştırdı. (e)
k.d. dahil etmek, aralarına almak.
When Bill's friends got a big contract, they cut Bill in.
(a) azaltmak, küçültmek, -e indirgemek/irca etmek, (b) söze karışmak, (c) yarmak, bir parça kesmek.
temettüsünü indirmek
Verb
(a) (bağını/ipini vb.) kesmek/koparmak.
The thief hastily cut the boat loose from its anchor. (b) (baskıdan vb.) kurtulmak, serbest kalmak.
The boy left home and cut loose from his parent's control. (c)
k.d. taşkınlık/sululuk yapmak.
(a) (bir durumdan/gruptan) ayrılmak, kurtulmak, serbest kalmak, ilişkiyi kesmek, (b) (tahakkümden/kontroldan
vb.) kaçmak, kurtulmak, sıyrılmak, yakayı sıyırmak, (c) işi ciddiye almak, sıkı davranmak.
After losing the first game, he really cut loose and won the second match easily. (d)
k.d. eğlenmek, cümbüş etmek, 5.
get loose: kurtulmak, serbest kalmak.
kâr haddini indirmek
Verb
mıh, çivi, döşemeci çivisi.
Noun
(a) yolunu kesmek, önüne çıkmak, önlemek, (b) sözünü kesmek, (c) ânide durdurmak, faaliyetine son vermek,
(d) (mirasından) mahrum etmek, vasiyetnameden çıkarmak, (e) ayırmak, ilgisini kesmek.
After graduation she was cut off from her college friends.
to be cut off in the prime of life: genç yaşta ölmek.
bir tartışmayı kesmek
Verb
isteklerini geri bırakmak
Verb
kendi kendine zarar vermek
Verb
(a) (metinden) çıkarmak/silmek, (b) (hayvanı) sürüden ayırmak, (c) (trafikte) sıradan/şeritten ayrılmak,
sollamak, (d)
argo birdenbire ayrılmak/gitmek, (e) terketmek, bırakmak.
My doctor says I must cut out smoking. We cut out the party and went home. (f) kesip çıkarmak, oymak, biçmek.
He cut the advetisement out of the mewspaper. (g)
mec. yapmak, yaratmak, meydana/vücuda getirmek.
The rain and wind have cut out a dip walley. (h) son vermek, bırakmak.
Let's cut out the talking and get back to work. (i) (motor) birdenbire durmak.
Every time I got my car started the engine cut out after a few minutes. (j)
cut out (the) dead wood
k.d. islâhat yapmak, bir şeyin (özellikle kurumun) verimsiz/gereksiz kısımlarını ayıklamak, (k)
have one's work cut out for one
k.d. çok işi olmak, fazlasıyla meşgul olmak, işi başından aşmak.
I have my work cut out for me. (l)
to be cut out for a job: işine yakışmak, işinin ehli olmak, tam bu işin adamı olmak, … için biçilmiş kaftan olmak.
He is cut out for this job: Tam bu işin adamıdır/Bu iş onun için biçilmiş kaftandır.
It was clear very early that he was cut out to be an engineer: Daha küçük yaştan mühendis olacağı belli idi. (m)
cut someone out: bir işte birinin yerini almak.
fuzuli ayrıntıları çıkarmak
Verb
ormanın satılabilecek bütün kerestelerini kesmek
Verb
indirimli fiyatla satılan
fiyatlarda indirim yapmak
Verb
üretimde kesinti yapmak
Verb
indirimli/tenzilatlı fiyat/ücret/tarife.
Noun
birinin maaşını kesmek
Verb
yaprak
Information Technology
kısa kesmek.
cut a long story short: uzun sözün kısası, hulâsa, elhasıl.
kısa kesmek (söz, yazı, vb.), birdenbire sona erdirmek.
The accident forced them to cut their holiday short.
cut someone short: birinin sözünü birdenbire kesmek.
mesleğini yarıda bırakmak
Verb
muameleleri kısa kesmek
Verb
birini görmezlikten gelmek
Verb
vergilerde indirim yapmak
Verb
(US) reeskont haddini indirmek
Verb
açılış töreninde kurdeleyi kesmek
Verb
engelleri kaldırarak yol açmak
Verb
güçlüklerin üstesinden gelmek
Verb
(sinema , TV) bir sahneden ötekine geçmek
Verb
tren sefer sayısını indirmek
Verb
piyasa fiyatından aşağı satmak
Verb
(a) doğramak, (parça parça) kesmek, dilimlere/parçalara ayırmak, parçalamak, (b)
k.d. muziplik/yaramazlık/haşarılık/edepsizlik
yapmak.
They got a scolding for cutting up in church. (c)
argo üzmek, ıstırap/elem/keder vermek, çok dokunmak/etkilemek.
be cut up: çok üzülmek/müteessir olmak.
She was really cut up when her husband left her. (d)
argo aleyhinde bulunmak, şiddetle tenkit etmek.
The writer's latest book was so cut up in the newspapers that few people bought it. (e) bozmak, hezimete uğratmak, mahvetmek.
ücretlerde indirim yapmak
Verb
savunma bütçesindeki kesinti
(sinema filmi ya da televizyonda) baskıya ve dağıtıma hazır film
yiyecek maddeleri kısıntısı
tek-kesim, kıymetli taşın üst ve altta sekizer yüz olacak şekilde kesilmesi.
Noun
uzak durmak, dikkatli/tedbirli davranmak
Verb
çizgili oyma: çizgilerden veya siyah-beyaz alanlardan oluşan klişe.
Noun
elektrik kesilmesi
Noun, Energy-Resources
kestirme (yol, yöntem vb.).
shortcut methods.
tek-kesim, kıymetli taşın üst ve altta sekizer yüz olacak şekilde kesilmesi.
Noun
vergi indirimi
Noun, Taxation-Customs