sinirleri çok gergin olmak
Verb
cezayı hak etmek, cezaya lâyık/müstahak olmak.
He'll be for high jump when they know he's used the firm's car.
rakiplerinden bir hamle önde olmak
Verb
kuvvetliyi desteklemek, galip tarafı tutmak, galip geleceği/kazanacağı anlaşılan tarafa/eyleme vb. katılmak,
kalabalığa uymak, herkesin dediğini demek veya yaptığını yapmak.
At the last moment the senator jumped on the winning candidate's bandwagon.
uzun atlama.
standing/running broad jump = long jump: durarak/ koşarak uzun atlama.
Noun
(kayakçılıkta) engel atlama.
Noun
(US) rakiplerini arkada bırakmak
Verb
tez/çabuk davranmak, (çabuk harekete geçerek) üstünlük sağlamak, ileri geçmek.
(birisini) korkutmak, ürkütmek, telâşa/endişeye sebep olmak.
(borsa) birden fırlayış göstermek
Verb
pek yakın, iki adımlık (mesafe).
Noun
zıpla(t)mak.
jump for joy: sevinçten zıplamak.
jump up and down in excitement: Heyecanla zıp zıp zıpladı.
Verb
sıçra(t)mak, çarpmak.
Her heart jumped when she heard the news: Haberi duyunca yüreği ağzına geldi.
Verb
fırla(t)mak.
to jump out of one's chair.
Verb
(hüküm vermekte vb.) acele etmek.
jump to conclusion: acele hüküm vermek.
Verb
(fırsat vb. üzerine) atılmak.
Verb
atla(t)mak.
to jump a ditch/a stream/over a fence. to jump a horse over a fence. He jumped from job to job.
To jump from a subject to another in a speech: Konuşmada bir konudan ötekine atlamak.
Verb
(Fiyat vb.) ânî yükselmek/fırlamak/artmak.
Food prices jumped. Gold shares jumped on the stock market yesterday.
Verb
(damada) üzerinden atlamak, atlanan taşı almak.
Verb
(briç) peyi artırmak.
Verb
(atı) şaha kaldırmak.
to jump a horse.
Verb
sekmek, üzerinden atlamak, atlayıp geçmek, pas geçmek.
Verb
kaçmak, tüymek, firar etmek.
He jumped town without paying his bills.
Verb
(trene) binmek, atlayıvermek.
Verb
(tren) raydan çıkmak.
jump the track.
Verb
gaspetmek, (yasa dışı) ele geçirmek.
jump a mining claim.
Verb
(habersiz) saldırmak/hücum etmek/üzerine atılmak, baskın yapmak.
The robbers jumped the shopkeeper.
Verb
ağzına geleni söylemek.
He jumped on him for his negligence.
Verb
(hızla) işe başlamak/girişmek.
Verb
avı yuvasından çıkartmak.
Verb
terfi ettirmek, rütbesini yükseltmek.
Verb
…'den önce davranmak, vakitsiz harekete geçmek.
jump the green light: yeşil ışığı beklemeden hareket etmek.
Verb
irkilmek, ürkmek.
You made me jump.
Verb
zıplama, sıçrama, sıçrayış, atlama, atlayış, atılma, atılış, fırlama, fırlayış.
Noun
atlama mesafesi, bir atlayışta alınan yol.
Noun
paraşütle atlama/inme, paraşütün inişi.
Noun
(fiyat vb.) ânî yükseliş/artış.
Noun
(spor) … atlama.
broad/long jump: uzun atlama.
high jump: yüksek atlama.
Noun
(heyecan vb. ile) birden silkinme.
Noun
(dama) üstünden atlayıp taşı alma.
Noun
the jumps: endişe, telâş, sinirlilik.
Noun
paraşüt birliklerine mahsus, atlama+, indirme+.
jump boots.
jump area: indirme bölgesi.
Adjective, Military
(caz müziği vb.) hızlı, seri tempolu.
Adjective
exactly, precisely
Adverb
hile veya zorbalıkla başkasına ait araziyi gaspetmek.
(US) bir semti terk etmek
Verb
birine bir şey sorup hemen yanıt istemek
Verb
biletsiz yolculuk yapmak
Verb
(US) biletsiz trene atlamak
Verb
canatmak, hemen itaat etmek, tehalük göstermek.
jump at a chance/at an offer.
alelacele/düşünmeden kabul etmek.
kelepiri elden kaçırmamak için atlamak
Verb
bir fırsatı kaçırmamak
Verb
yeniden kavgaya girişmek
Verb
kefaletle serbest bırakılmış iken kaçmak.
The suspect jumped bail and is now being sought.
kefaleti iptal edilmek: çağırıldığı zaman mahkemeye gitmediği için kefaletle serbest kalma hakkını kaybetmek.
(basketbolda) hakemin iki hasım oyuncu arasına attığı top.
Noun
(briç) aşırı pey: evvelki peyi minimum miktardan fazla geçen pey.
Noun
(US) hiyerarşiyi gözetmek
Verb
birini şiddetle terslemek
Verb
şiddetle birinin sözünü kesmek, konuşması esnasında birden atılmak.
(a) birinin gırtlağına sarılmak, kavga etmek, (b) azarlamak, haşlamak.
bir konudan bir konuya atlamak
Verb
suç işleme oranında ani artış
birden satın alma emri vermek
Verb
dikine havalanan jet uçağı
bir araçtan öbürüne cereyan aktarma kablosu
Noun
saldırmak, hücuma/taarruza geçmek.
göze belirgin bir şekilde görünmek
Verb
kazanan tarafa geçmek
Verb
zengin çeşitli bir üretim programına geçmek
Verb
borsada sağlam bir şekilde yükselmek
Verb
azarlamak, çatmak, tekdir etmek,
argo haşlamak, zılgıtı vermek.
fotoğraf makinesini ele geçirmek
Verb
giden bir trenden atlamak
Verb
korkudan sıçramak; aşırı derecede coşmak.
yağmurdan kaçayım derken doluya tutulmak
Verb
yağmurdan kaçarken doluya tutulmak
Verb
(futbol/basketbol) zıplayarak atılan pas.
Noun
birinin sinirlerine dokunmak
Verb
(otomobilde) katlanabilen sandalye.
Noun
(bahriyeli) gemiden kaçmak/firar etmek.
(basketbolde) topu zıplayarak atış.
Noun
bir aracı iterek ya da cereyan aktarma kablosu ile çalıştırmak
Verb
tulum, bluz veya gömlekle bir arada tek parça giysi.
Noun
(a) işaret verilmeden yarışa başlamak, (b) bir işe vakitsiz (vaktinden önce) başlamak, acele etmek/davranmak, ivmek.
(a) işaret verilmeden önce başlamak/harekete geçmek, (b) vaktinden önce başlamak.
açık gözlülük yapmak, sırasını beklemeden bir şeyi çabucak elde etmek.
raydan çıkmak, yoldan sapmak, geçmek, atlamak.
acele sonuç çıkarmak
Verb
acele hüküm vermek
Verb, Idioms
yeterli bilgi olmadan sonuç çıkarmak
Verb, Idioms
tüm faktörleri değerlendirmeden yargıya varmak
Verb, Idioms
zamanından önce harekete geçmek
Verb
bır denbire fırlamak
Verb
uzun atlama.
standing/running broad jump = long jump: durarak/ koşarak uzun atlama.
Noun
telâşlı, aceleci, telâş içinde, sağa sola koşuşan, çok meşgul.
kuyrukta sırayı bozmak
Verb
kayakçı sıçraması/atlaması.
birinden bir hamle önde olmak
Verb
~ ne almak ~den atlamak ~ de bıçak vardı ~ nde durmak ~ ne düşmek ~ nde ka
olayların gelişmesini beklemek/rüzgârın nereden eseceğini beklemek/acele iş yapmamak.
(at yarışlarında) su maniası.
Noun