kandırmak, ikna etmek, aklını çelmek, imale etmek, sevketmek, teşvik etmek.
They induced him to accept.
Advertising induces people to buy: reklam halkı alışverişe teşvik eder.
induce him to stay: Onu kalmaya ikna et.
Nothing will induce me to do it: Dünyada (başımı kesseler) onu yapmam.
Transitive Verb