ınduce

kandırmak, ikna etmek, aklını çelmek, imale etmek, sevketmek, teşvik etmek.
They induced him to accept.

Advertising induces people to buy: reklam halkı alışverişe teşvik eder.
induce him to stay: Onu kalmaya ikna et.
Nothing will induce me to do it: Dünyada (başımı kesseler) onu yapmam.
Transitive Verb
sebep olmak, sevketmek, müsebbip olmak.
sleep induced by drug: ilâcın sebep olduğu uyku.
a
sickness induced by fatigue: yorgunluktan ilerigelen hastalık.
Too much food induced sleepiness.
Transitive Verb
irkiltmek, endüklemek, (akım/gerilim/mıknatıslık) üretmek. Transitive Verb, Physics
tüme varmak, istintaç etmek. Transitive Verb, Logic
işçileri greve gitmeye kışkırtmak Verb
birini fikrini değiştirmeye teşvik etmek Verb