şure

English Turkish Phrases

a sure card
kesin bir şey
as sure as eggs
çok emin olmak Verb
as sure as fate
kesinkes
be on sure ground
emin toprağa basmak Verb
be sure
dikkat etmek, emin olmak, unutmamak, ihmal etmemek, mutlaka yapmak.
be sure of something: bir
şeyden emin olmak.
I am sure of it: Bundan eminim.
Be sure not to forget: Sakın unutma!
Be sure to close the windows: Pencereleri kapatmayı unutma.
Be sure to come early: Mutlaka erken gel.
I'm sure I don't know: Vallahi bilmiyorum/haberim yok!
be sure about sth.
bir şeyden kesinlikle emin olmak Verb
feel sure of oneself
kendine güvenmek Verb
for sure
kesinlikle, kat'î olarak.
I don't know for sure: Kesinlikle bilmiyorum.
know for sure
adı gibi bilmek Verb
make sure
emin olmak, kanaat getirmek, güvence/teminat altına almak.
make sure (of
garantilemek Verb
making someone feel sure
temin
play a sure card
başarı vadeden bir planı uygulamak Verb
sure
emin, kani.
I'm not quite sure: Pek emin değilim.
How can you be so sure? Nasıl bu kadar emin olabilirsin?
sure
sağlam, muhkem, güvenilir.
He was never sure of her: Ona asla güvenemiyordu.
sure
olumlu, müspet.
sure
kesin, kat'î, muhakkak.
He is sure to come: Muhakkak gelecek.
sure
şüphesiz, kuşkusuz.
sure
kaçınılmaz, mukadder.
Death is sure: Ölüm mukadderdir.
sure
sabit, metin.
sure
yanlışsız, hatasız, isabetli.
a sure aim.
sure
(a) şüphesiz, kuşkusuz, hiç şüphe yok ki, (b) mutlaka, kesinlikle, muhakkak ki, (c) elbette, tabiî, evet, hay hay.
sure enough
gerçekten, hakikaten, umulduğu/beklendiği gibi, muhakkak.
sure enough
besbelli, âşikâr, muhakkak, gerçekten, sahiden.
I said he would come and sure enough he did: O
mutlaka gelir dedim, işte geldi.
and sure enough he won the elections: gerçekten de seçimi kazandı.
sure footed
ayağını sıkı basan
sure footed
hata yapmayan
sure proof
kesin delil
sure thing
kesin/muhakkak olan şey.
Sure thing!
Tabii ki! Exclamation
Sure thing!
Ne demek! Exclamation
Sure thing!
Elbette! Exclamation
Sure thing!
Baş üstüne! Exclamation
Sure.
Birşey değil.
Sure.
Rica ederim.
English-Turkish phrases from Zargan's own database

Turkish-English Phrases

(işyerini) geçici süre kapamak
to close temporarily Verb
...'de belirtilen süre içinde
within the time specified in ... Adverb
altı haftalık süre vermek
to give six weeks'notice Verb
aradaki süre
meantime
aralıksız süre
stretch
asgari süre
minimum period
azami süre
maximum duration Noun
belirlenen süre içinde
within the time specified Adverb
belirli bir süre
for a definite period
belirli bir süre için
for a stated term days
belirli süre
time limit
belirsiz bir süre için
for an unlimited period
belirsiz süre
till the cows come home
belirsiz süre
indefinite period Noun
belirtilen süre içinde
within the specified timeframe Adverb
belli bir süre içinde
within a specified time Adverb
belli bir süre içinde
within a specified period Adverb
bin yıllık bir süre
millenium
bir şeyden yararlanılan süre
period of usefulness
bir süre
for a while Adverb
bir süre aklından geçirmek
to dally with Verb
bir süre hesap etmek
to compute a period Verb
bir süre hesaplamak
to compute a period Verb
bir süre için
temporarily Adverb
bir süre kalma
sojourn
bir süre köyde oturma
rustication
bir süre sonra gerçekleşmek
to come to pass Verb
bitmek bilmez süre
eternity Noun
bu işin yapıldığı süre
job ticket
çalışıldığı süre içinde
in course of one's employment
çok uzun süre
eternity Noun
dolan süre
time- expired
dört yıllık süre
quadrennial
ek süre
additional period
ek süre
period of grace
ek süre
option Noun, Banking
epey bir süre kalmak
to make a stay of some length Verb
epey uzun süre
at some length
geçen süre
elapsed time Information Technology
gereğinden uzun süre kalmak
to outstay one's welcome Verb
görüldüğünden bir süre sonra
after sight
hak düşürücü süre
latest term
hak düşürücü süre
strict time limit
hak düşürücü süre
final term
indirim yapılan süre
discount period
işleri geçici süre durdurma
temporary cessation of work
işletim dışı süre
inoperable time Information Technology
istasyonda uzun süre beklemek
to have a long wait at the station Verb
kalınması düşünülen süre
period of proposed stay
kanunen önemli süre
material period
kanuni süre
legal term
kesin süre
peremptory term
kısa bir süre
jiffy
kısa bir süre
a little while
kısa bir süre bekle
hang on
kısa bir süre dinlenmek
to rest for a (short) spell Verb
kısa bir süre için
temporarily Adverb
kısa bir süre için
for a little while Adverb
kısa bir süre için
briefly Adverb
kısa bir süre içinde
shortly Adverb
kısa bir süre içinde
presently Adverb
kısa bir süre içinde
in a short time Adverb
kısa bir süre sonra
a short while later Adverb
kısa süre
snatch
kısa süre
span
kısa süre
short span of time
kısa süre beklemek
to wait a wee Verb
kısa süre çalışan işçi
short-time worker
kısa süre dinlenmek
to rest for a season Verb
kısa süre içinde
at short notice
kısa süre kalacak kiracı
transient lodger
kısa süre kalma
to make a short stay
kısa süre kalma
brief sojourn
kısa süre önce
recently Adverb
kısa süre sonra
shortly Adverb
limanda uzun süre beklemek
to be detained in port Verb
mahkemenin açık olduğu süre
term
mahkemenin açık olduğu süre
term of court
mahkemenin açık olduğu süre
(US) term of court
makinenin atıl kaldığı süre
machine-idle time
makinenin atıl kaldığı süre
machine- idle time
makul süre
reasonable period of time
makul süre içinde
within reasonable time
makul süre içinde
within a reasonable time
n günlük süre
n-day period
normal süre
normal duration Noun
ödeme de süre tanımak
to grant a delay payment Verb
ödeme için süre vermek
to grant a delay for payment Verb
ödemesiz süre
grace period
oldukça uzun bir süre
quite a while
on yıllık süre
space of ten years
öngörülen süre içinde
in the prescribed time
öngörülen süre içinde
within the set period
öngörülmüş süre içinde
with a prescribed period
ortalama süre
mean duration
ortalama süre
equated period
savaş süre since
for the duration of the war
sınırsız bir süre için
for an unlimited time
solan süre
time-expired
sure
(Koran) sura
sure
surah Noun, Religion-Faith
sure
Quran verse Noun, Religion-Faith
sure
Quran chapter Noun, Religion-Faith
süre
term
süre
space
süre
time
süre
length
süre
spell
süre
time granted
süre
compass
süre
time frame Noun
süre
while
süre
season
süre
start
süre
window Noun
süre
time span
süre
streak
süre
space of time
süre
duration Noun
süre
period
süre
respite
süre
tract of time
süre
span
süre
tide
süre
timeframe Noun
süre almak
to take Verb
süre bitimi
deadline
süre hesap etmek
to compute a period Verb
süre hesaplama
computation of time
süre hesaplama
computation of term
süre hesaplama
computation of period
süre istemek
to apply for a delay Verb
süre istemek
to ask for a delay Verb
süre istemek
to ask for time Verb
süre ölçer
timer Information Technology
süre sınırını değiştirmek
to alter the time limit Verb
süre sınırlaması
time limit Noun
süre tanımak
to accord a respite Verb
süre tanımak
to grant a respite Verb
süre tanımak
to give a term Verb
süre tanımak
to allow time Verb
süre tanınması için başvuru
application for respite
süre uzatımı
extension of time Noun, Law
süre uzatımı
time extension Noun, Law
süre uzatımı talebi
motion for enlargement of time Noun, Law
süre uzatma şartları
terms of continuation Noun
süre uzatma talebi
demand for extension
süre vermek
to allow time Verb
süre vermek
to give time Verb
telif hakkının korunduğu süre
period of copyright
temyiz için öngörülen süre
time prescribed for appeal
tespit edilen süre içinde
within the specified time
toplam süre
total duration of studies Noun, Education-Training
üç aylık süre
quarter
üç aylık süre
quarterly period
üç aylık süre
calendar quarter
ücret işleyen süre
chargeable time Communication
uygun süre
reasonable time
uzun bir süre
yonks
uzun bir süre
seculum
uzun bir süre için
till the cows come home
uzun süre kalmak
to stop up late Verb
uzun süre saklanabilen mallar
nonperishable goods Noun
Turkish-English phrases from Zargan's own database

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Çorak, verimsiz
Summary published in cooperation with Kubbealti Foundation. Please visit www.kubbealtilugati.com for the full entry, including etymologies, detailed senses, usage examples and much more.

sure
Kur’ân-ı Kerîm’in en küçüğü üç, en ... dört bölümünden her biri
süre
Bir olayın ... bülümü, müddet1