yol, sokak, şose, otoyolu.
They took the road that led up the hill. There are shops just down the road.
Noun
(çare/vasıta anlamında) yol.
a road to peace.
Noun
roads veya
roadstead
: (Den.) kıyıda gemilerin demirleme yeri.
Noun
bağlantı yolu
Noun, Transport
anayoldan uzaktaki evlerde yaşayan kişiler için yapılmış yol
geleneksel ilkelerden yola çıkarak öğrenim yerine uygulamaya dayanan öğrenim yöntemi
köy yolu, patika, arka yol.
Noun
(US) ağaç kütüklerinin yan yana dizilmesiyle meydana getirilen yol
(US) çevreyoluna paralel uzanan yol
servis yolu: bir mülkü ana yola bağlayan yol.
orijinal sürveyin referans çizgilerinden geçen yol.
şehirden dışarı giden yol
kaldırım taşı döşenmiş yol
kaldırım taşıyla döşenmiş
yolkesen, eşkiya, haydut.
iki tekerlekli binek arabası.
(a) yol işçileri, yol inşa/tamir ekibi, (b)
(ABD) yol tamirinde kullanılan mahpuslar.
karayolu yük taşımacılığı
dikkatsiz şoför, arabayı dikkatsiz sürerek başkalarını tehlikeye sokan sürücü.
bütün yolu işgal eden şoför/arabacı.
bir aracın yol tutma kabiliyeti
mıcır, kırmataş, yol yapımında kullanılan kırık taş.
sürücü saldırganlığı
Noun, Psychology
trafik güvenliği
Noun, Transport
gezici tiyatronun verdiği temsil.
Noun
günde yalnız 2 defa oynatılan, koltukları numaralı sinema filmi
Noun
(Br) karayolları taşımacılığı
İpek Yolu
Noun, Place Names