inside

English-Turkish Translation

  1. Adjective iç, içindeki, ortasındaki, içinde bulunan.
    inside pages. our inside man.
  2. Adjective gizli, kapalı, saklı.
    the inside story: olayın içyüzü/gizli (bilinmeyen) tarafı.
    inside information:
    gizlice (içeriden) alınan haber.
    have inside information: bir şeyi yerinden/kaynağından öğrenmek.
    the inside of an affair: bir işin içyüzü.
  3. Adjective (süre/zaman) … içinde, …'den az (zamanda), -e kadar.
    He promised to return inside an hour/of a week.
  4. Adjective içerden/el altından yapılan.
  5. Adverb içeride, içeriye, içine, içinde, içini, içerisini.
    to be inside: içeride olmak.
    go inside:
    içeriye girmek.
    Please go inside, into the living room.
  6. Adverb kapalı yerde, ev/bina içinde.
    He plays inside on rainy days.
  7. Adverb aslında, yaratılışta, derunî/batınî olarak.
    inside, she's really very shy: Yaratılıştan çok mahcuptur.
  8. Adverb mahpus, hapiste.
  9. Noun iç, iç taraf.
    the inside of a house/of the hand: evin/elin içi/iç tarafı.
  10. Noun (bir kurumun/grubun) yetkililer(i), işin içinde bulunanlar, künhüne vakıf olanlar, girdisini çıktısını
    bilenler.
    Only someone on the inside could have told.
  11. Noun sır, gizli bilgi, işin içyüzü/kapalı tarafı.
    He has the inside on what happened at the convention.

    the inside of an affair: bir işin içyüzü.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

insides
iç organlar Noun, Anatomy
insides
iç uzuvlar Noun, Anatomy
insides
ahşâ (esk.) Noun, Anatomy
turn one's pockets inside out
ceplerinin içini dışına çıkarmak Verb
(kernel , pulp , nut) having something inside
içli
empty inside
kof
from the inside
içeriden
mr inside
içerideki adam (bir şirkette ürün ve iş geliştirmede uzman olan ortak
pertaining to the inside
içlik
put inside
hapishaneye göndermek Verb
the inside
iç
inside address
özel adres
inside and outside ...
...'in içinde ve dışında Adverb
inside and outside Turkey
yurtiçinde ve yurtdışında Adverb
inside back cover
arka kapak içi
inside board
(US) yönetici mevkiindeki kişilerden oluşan yönetim kurulu
inside broker
(Br) resmi izinli borsa simsarı
inside cover
iç kapak
inside director
(US) yönetim kurulu üyesi
inside dope
(basın) gizli bilgi
inside front cover
ön kapak içi
inside information
gizli bilgi
inside information
güvenilir bilgi
inside information
ilk elden edinilen bilgi
inside job
danışıklı iş, danışıklı dövüş, muvazaalı iş/cürüm: bir işin içinde bulunanlar tarafından ve bazen mağdur
ile gizlice anlaşarak işlenen suç.
The police suspected that the theft was an inside job.
inside lane
yolun ortasındaki beyaz çizgi
inside of
(mesafe/zaman) içinde, zarfında, dahilinde.
Our car broke down again inside of a mile.
inside out
(a) tersyüz, ters, altüst, içini dışına.
He turned his pocket inside out.
to turn everything
inside out: ortalığı altüst etmek.
The wind blew the umbrella inside out. I turned the bag inside out, but there was no money in it. (b) mükemmelen, noksansız, kusursuz, dörtbaşı mamur, en ince ayrıntılarıyla, avucunun içi gibi.
inside pages of a newspaper
bir gazetenin iç sayfaları Noun
inside panel
iç pano (yol kenarındaki bir dizi açıkhava reklamı panosu içinde , yol trafiğine yakın olmayan reklam panosu Noun
inside seat in a bus
bir otobüste (cam kenarı değil de) iç taraftaki yer
inside seat of a bus
bir otobüste (cam kenarı değil de) iç taraftaki yer
inside selling
bir işletmenin zaten müşteri olan bir kişiye ek mal ya da hizmet satmayı amaçlayan strateji
inside story
işin içyüzü
inside story
kulis arkası Noun
inside track
(a) iç yol, yarış pistlerinden iç tarafta olan, (b)
k.d. üstünlük, faikiyet, elverişli/avantajlı
durum.
Have the inside track: üstün/elverişli durumda olmak.
inside wrench
ingiliz anahtarı
inside wrench
somun anahtarı
(garment) to turn inside out
çevirmek Verb
be inside on a matter
(US) bir işin aslını bilmek Verb
come to paris for the inside of a week
bir hafta kadar Paris'e gelmiş olmak Verb
containing an inside part
içli
do something inside of two days
(US) bir şeyi iki gün içinde yapmak Verb
finish a work inside of a week
(US) bir işi bir hafta içinde bitirmek Verb
get right inside a part
bir rol almak Verb
I'm dying inside.
İçim kan ağlıyor.
know a subject inside out
bir konunun içini dışını bilmek Verb
know a town inside out
bir şehri avucunun içi gibi bilmek Verb
know something inside out
birşeyi çok iyi bilmek Verb
know something inside out
birşey hakkında deneyim sahibi olmak Verb
know something inside out
birşeyin içini dışını bilmek Verb
know the inside of an affair
bir işin aslını bilmek Verb
look into the inside of sth
bir şeyi yakından incelemek Verb
one inside the other
içten içe
speak with inside knowledge
bir şeyin aslını esasını bilerek konuşmak Verb
the inside story
içyüz
the inside story of …
…'in perde arkası Noun
turn everything inside out
her şeyin altını üstüne çevirmek Verb
turn inside out
ters-yüz etmek, içini dışına çevirmek.
walk on the inside of the pavement
kaldırımın iç tarafında yürümek Verb
English-Turkish phrases from Zargan's own database