-in

  1. Suffix nötral kimyasal madde (yağ, protein, gliserid vb.) adlarında kullanılır:
    stearin, albumin, lecithin,
    glycerin, acetin, palmitin vb..
  2. Suffix enzim adlarında kullanılır:
    pancreatin, rennin vb.
  3. Suffix antibiyotiklerde kullanılır:
    penicilin, streptomycin.
  4. Suffix toplu protesto eylemleri gösteren adlar üretir:
    sit-in gibi.
in
için(d)e, dahilin(d)e.
to sit in a car. Apples in a bag.
in a crowd: kalabalık içinde,
sürü halinde.
in black: matem içinde, karalar giymiş.
in health: sağlıklı, sağlık içinde.
Adposition
in
-de, -da.
in Turkey: Türkiyede.
in Europe/in İstanbul.
in this direction: bu yönde.

in the automn: sonbaharda.
She had a child in her arms.
one in ten: onda bir.
one in a million: milyonda bir.
Adposition
in
süresince, zarfında.
in ancient times. in 2 hours. a task done in ten minutes.
in a month:
bir ay zarfında, bir ayda.
Adposition
in
ile, -le.
in a loud voice: yüksek sesle.
to speak in a whisper: fısıltı ile konuşmak.
in
pencil: kurşun kalemle.
write in ink: mürekkeple yazmak.
in alphabetical order: harf sırası ile.
in dozens: düzinelerle.
Adposition
in
itibarıyla, bakımından.
to be similar in appearance. Adposition
in
(dil) -ce/-ca.
in English: İngilizce.
in French: Fransızca. Adposition
in
(maksat, gaye, amaç bildirir):
in honor of: şerefine. Adposition
in
… halinde.
in rows/groups: sıralar/gruplar halinde.
to walk in groups.
pack them in
10's: onar onar (onluk gruplar halinde) paketle/destele.
Adposition
in
altında, -de/da.
in the sun: güneşin altında/güneşte.
in the rain: yağmur altında/yağmurda.
in the moonlight. Adposition
in
bakım(ın)dan, noktai nazarından.
Better in every way: her bakımdan daha iyi.
They're equal
in distance: Uzaklık bakımından eşittirler/eşit uzaklıktadırlar.
In that he resembles his father: O bakımdan babasına çekmiş.
Adposition
in
esna(sın)da, … iken.
He was killed in action: Muharebede (savaş esnasında) öldü.
In trying
to save her he fell into the water: Onu kurtarmaya çalışırken kendisi suya düştü.
in walking: yürürken.
Adposition
in
şahsında.
We lost a great poet in him: Onun şahsında büyük bir şair kaybettik. Adposition
in
… olarak.
The enemy lost 300 in killed and wounded: Düşmanın kaybı ölü ve yaralı olarak 300 idi.

Said in reply: Cevap olarak … dedi.
Adposition
in
içeride, içeri(ye), içine.
Open the bag and put the money in.
Let's go in : içeriye gidelim.

Please come in: Lütfen içeri giriniz.
We moved in yesterday: Dün (eve) taşındık.
Adverb
in
iç tarafında, içinde.
The shipskin coat has the woolly side in. Adverb
in
evde, dairede, bina içinde.
be in: evde olmak.
Is your father in? Baban evde mi?
We
stayed in all day: Bütün gün evde kaldık.
There is nobody in: Evde kimse yok.
The doctor is not in today: Doktor bugün gelmedi.
He will be in at 7 o'clock: Saat 7'de gelecek.
Adverb
in
görev başında, iktidarda, seçilmiş.
He got in by one vote: Bir oy farkla seçildi.
The labor
party are in (=elected): İşçi partisi iktidara geldi (seçildi).
Adverb
in
uhdesinde, mülkiyetinde, işgali altında. Adverb
in
(oyun) sırası kendinde. Adverb
in
arası iyi, iyi geçinen, içli dışlı, sıkıfıkı.
be in with someone: arası iyi/sıkıfıkı dost/samimî
olmak, sırlarını bilmek.
be well in with someone: birisiyle içli dışlı olmak, sıkıfıkı dost olmak.
He's in with his boss: Patronu ile arası iyi.
Adverb
in
rağbette, moda (olmuş).
Turbans are in this year.
Long skirts came in last year: Uzun etekler geçen sene moda oldu. Adverb
in
mevsimi gelmiş, olgunlaşmış, piyasaya çıkmış.
Oranges are now in. Adverb
in
yerine, yerli yerine.
Fit a piece in: Bir parçayı yerine yerleştirmek. Adverb
in
iç, dahilî, içinde bulunan.
The in part of a mechanism. Adjective
in
güzide, seçme, herkesçe rağbet gören, beğenilen, lüks.
The in place to dine. Adjective
in
gelen.
in basket: gelen evrak sepeti. Adjective
in
bol, mebzul.
Summer squash is in now. Adjective
in
iş başındaki, iktidardaki.
the in party: iktidar partisi. Adjective
in
(ateş) yanmakta.
Is the fire still in? Ateş hâlâ yanıyor mu? Adjective
in

ins: iktidardakiler, yöneticiler, hükümet idaresini ellerinde tutanlar. Noun
in
iktidar partisi mensubu.
The election made him an in. Noun
in
etki, nüfuz, itibar.
He's got an in with the influential people. Noun
in
(tenis, voleybol vb.) saha içi(ne düşen servis topu). (tersi:
out). Noun
in
mahsulü içeri almak, toplamak, hasat yapmak. Transitive Verb
in
kapatmak, hapsetmek, içeriye sokmak/tıkmak. Transitive Verb
In
Indium (simge).
In
indiyum Noun, Chemistry
IN
= Indiana (Posta kodu).
katkıda bulunmak Verb
(tren) henüz gelmiş olmak Verb
resepsiyonda kayıt yaptırmak Verb
otele kayıt yaptırmak Verb
rodaj
çekmek Verb
yüzeysel ilgilenmek Verb
akşam yemeğini evinde yemek
'de mukim
tortop olmak Verb
tostoparlak olmak Verb
içe kıvrılmak Verb
uğramak Verb
idmanlı
klasöre geçirmek Verb
(sipariş) akmak Verb
uçarak gelmek Verb
yeni gelmiş olmak Verb
kayıt ve tescil
önemli
daha akıllı
in-
“iç, içeri, dahilî”.
ör.: inland, income, indwelling. Çok defa geçişli fiillerin anlamını kuvvetlendirir:

intrust, inweave gibi. Bazen
en-, em-, im- gibi şekiller de alır.
Prefix
in-
“-siz/-sız, gayri-”. İngilizce
un- ön ekine eşdeğer Lâtince ön ek. Çok defa sıfat ve adların önüne
gelir ve onlara zıt anlam verir:
inattention, indefensible, inexpensive, inorganic, invariable gibi.
l ile başlayan söcükler önünde
il- şeklini alır:
illiterate gibi.
b, m, p ile başlayan söcükler önünde
im- şeklini alır:
imbalance, immiscible, impecunious gibi.

NOT:

in- öneki ile başlayan ve anlamları asıl sözcükten yukarıdaki kural ile kolayca çıkarılabilecek olan bazı sözcükler bu sayfanın altında verilmiştir.
Prefix
işbaşında Adverb
ilaveten
mutabık
satılamaz
işlemiş
kiracının kirasını ödememesi
hazır
bölük pörçük
ambarda
deste halinde
basılmış
şifreli
tutarsız
çekişmeli
ihtilaflı
toplantı halinde
pastel
yığınlarla
tehlikede
kapsamlı
karşıt
zor durumda Adverb
iki suret kambiyo senedi hazırlamak Verb
acil durumlarda
aşkın
moda
aşırı saygılı
cesaret ile
azgın
kızgın
boyca
dava konusu olan
italyanca
üniformalı
mır mır
paralel bağlanmış
sayıca
deste deste
taraflar arasında
kadın rolünde
darmadağın
kısa bir süre sonra kendisi için devralma fiyatı teklifi açıklanacak olan şirket
rehin Adjective
derhal mer'i olan
profilden
geriye dönülüp bakıldığında Adverb
geriye doğru gider
azgın
hizmet-içi
demet halinde
kısaca
parasız
uyum içinde Adjective
tatarca
onar onar
teoride
amfi halinde
gelen evrak sepeti
müstamel
vesayet altında
sarhoş
mukabele-i bilmisil (aynen karşılık verme) yoluyla
yakutça
in.
= inch(es).
sokmak Verb
ilgili
vb'den önceki giriş konuşması
bir radyo ya da televizyon programından önce gelen program
kablo girişi
anten iniş teli
... hocası Noun
davet etmek Verb
saplı
karışmak Verb
katmak Verb
askere kaydetmek Verb
bitirmek Verb
...'de sebat etmek Verb
koyma
meydana gelmek Verb
intaç etmek Verb
mesken tutmak Verb
katılmak Verb
(US) baş aday
yoğun kar yağışından dolayı mahsur kalmak Verb
(havaalanı) hava muhalefetinden ötürü kapalı
dışarı çıkmamak Verb
müdahale etmek Verb
karışmak Verb
saplı
tökezleyerek girmek Verb
boğulmak Verb
taşmak Verb
dalmak Verb
herhangi bir konferans ya da sempozyum
film
vb
küçük gruplar halinde gelmek Verb
(Br) doyurucu yemek
zınk
zıp
yad
zifiri
sürünceme
raci
vasıl
yaraşık
pulman
duvarla çevrili
birşeye dâhil olmak istemek Verb
birşeye katılmak istemek Verb
sıkıştırmak Verb
oy pusulasına bir adayın adını yazmak Verb
(film ya da televizyon kamerasında) çekim değiştirmeden
in
lair
in
hole
in
tunnel
in
cave
in
cove
along with ... Adverb
by order of ... Adverb
basis for ... Noun
under the supervision of ... Adverb
in the presence of ... Adverb
in the immediate vicinity of ... Adverb
with ...'s aid Adverb
on behalf

in
Bu
in
Yabanî hayvanların ... edindikleri kovuk
in
Aşağıdaki deyimlerde geçer
ın
İndiyum elementinin sembolü