blur

bulanıklaş(tır)mak, bulan(dır)mak, bulaş(tır)mak, bula(n)mak, lekele(n)mek, yay(ıl)mak.
The windows
were blurred with soot: Pencereler isten lekelenmişti.
donuklaş(tır)mak, belirsizleş(tir)mek, müphem/belirsiz hale gelmek/getirmek.
The fog blurred the outline
of the trees: Sisten ağaçlar belirsiz hale geldi.
(duygu) uyuş(tur)mak, (göz) karar(t)mak, kendini kaybetmek.
The blow on the head blurred his senses:
Kafasına inen darbenin etkisiyle kendini kaybetti.
seçilemez hale gelmek.
Everything blurred as he ran.
bulanıklık, belirsizlik.
He could see nothing in the foggy blur .
leke, bulaşık.
a blur of smoke: is lekesi.
hayal meyal görünen şey, belirsiz/bulanık görüntü.
The ship was just a blur in the fog.

English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

blurring

buzlama Noun, Media-Publishing

peachy blur

çok parlak mavi renk

English-Turkish phrases from Zargan's own database

English-Turkish